Fatih Çok Dinli Bir İstanbul Kuruyor

Talan ve Çandarlı’nın tasfiyesi dışında fethin hemen sonrasındaki çok önemli bir diğer uygulama da, Fatih’in gayri Müslimlere ilişkin tavrıdır.

Bundan sonraki adımları ise gücü yettiği oranda şeriat geleneğini geriletmek pahasına gerçekleşecektir; çünkü şeriat, gayri Müslimlerin salt köle statüsünde kalacağı salt İslam bir İstanbul istemektedir. Oysa Fatih’in istediği, kozmopolit imparatorluğunun tüm renklerini içeren, diğer dinlerin merkezi örgütlerinin de geniş olanaklarla kurumlaşacağı kozmopolit bir kenttir. Gayri Müslimlerin Müslümanlaştırılması diye bir konuyu kendine sorun yapmaz; aksine kendilerini daha etkin var edebilmelerinin koşullarını yaratır.

İşgalin ertesi günü baş vezir Natoras’ta, “kuşkulanılmayacak kadar alçalmış bir insan” kimliği gördüğü an, tüm ailesiyle birlikte özgürlüğünü iade ediyor. Kozmopolit bir İstanbul oluşturma amacı nedeniyle, Natoras üzerinden Bizans’ın tüm soylularını egemenliği altına almaya çalışıyor.

Ancak bu yönelimlerinin henüz başlarındayken, Fatih’in birdenbire, nedeni üzerinde uzun tartışmalar yapılan bir eylemiyle, tüm çocuklarıyla birlikte Natoras’ı öldürtmesiyle karşılaşıyoruz. Önce böylesi büyük bir kabul görmüş olan Natoras, kısa bir müddet sonra, “Venedik ve Papalık ile işbirliği yapar korkusuyla ya da oğlunu Sultanın keyfine teslim etmeyi reddettiği için”, idam edilecektir.

Ancak Natoras’ın, Venedik ve Papa ile işbirliği yapar korkusuyla öldürüldüğü iddiasının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Çünkü Natoras onlara karşı mücadelenin bayrağı, “Bizans’ta Katolik şapkası görmektense Osmanlı sarığını tercih ederim” sözünün sahibidir.

Yine şeriat hukuku gereği kendi payına düşen (1/5) esirleri kölelikten azat edip Fener bölgesi evlerini de onlara armağan ederek, yeni İstanbul’un ilk Rum semtini oluşturacaktı. Artık onlar köle değil sadece “zimmi”, yani Müslümanlardan ayırımla kelle vergisi (cizye) veren insanlardır. Ayrıca kaçıp gitmiş olan Rumların geri dönmeleri halinde kendilerine ait ev ve malların iadesi sözü verildi. Ancak hem Rumları hem de şeriatçıları şaşkına çevirecek olan asıl değişim patriklik sorununa ilişkin olanı olacaktı.

Öncelikle “Bizans döneminde patrik seçimi nasıl yapılıyorsa yine aynı şekilde yapılmasını” emretti. Bu işe en uygun kişinin Georgios Scolarios Gennadios olduğuna karar verildi; hem imparatorluk siyaseti açısından Katolik dünyası karşısında uzlaşmaz kimliğiyle hem de Rum halkı ve ruhani reislerin önemli bir kesimi nezdindeki güçlü konumu nedeniyle Gennadios bu işe en uygun kişiydi.

Özel kıyafetiyle ve büyük bir gösteriş içinde Saray’a gelen Patrik Gennadios, rahiplerden oluşan bir kortejin ortasında, Sultan’ın elinden patrik atandığını gösteren fermanı alır. Fatih Sultan Mehmet, kendisine, “Hıristiyanlara ve patriklerine karşı, benden önce imparatorlarınızın gösterdiği korumayı göstereceğime güvenebilirsiniz” der.

Yine aynı törende Fatih, Gennadios’a kişisel dokunulmazlığını garanti eden, vergiden bağışık tutan, makamında oturmasını güvenlik altına alan, kendisine tam bir özgürlük tanıyan ve bu hakların kendisinden sonra gelecek patriklere de devredilmesini sağlayan bir ‘berat’ vermiştir.

Böylece Ortodoksluk, tarihi merkezi olan İstanbul’da, böylesi kanlı bir savaşa rağmen, Patriklik düzeyinde yeniden sürekli bir statü ve merkezi bir konuma kavuşturuluyordu. Öncesinde sembolik ve İstanbul ile sınırlı bir güce sahipken, “Hıristiyan ayinlerine iki dine sahip bir halkın hükümdarı olarak katılan” (Lamartin) Fatih aracılığıyla, tüm Osmanlı Ortodokslarının dinsel önderi konumuna yükseltiliyordu.

Bütün bu gelişmelerin şeriatçı ulemada ne büyük tepkiler yarattığını ve Fatih’i ne kadar güvenilmez bir konuma soktuğunu tahmin etmek zor olmayacaktır.

Konstantinopolis Patrikliği, mümin kitlesi için inancı ve umudu canlı tutan bir kurum ve simgeydi: (ve bunun sonucunda) Konstantinopolis’in fethinden sonra Osmanlı mülkü içinde İslam dinine geçiş oranı düşmüştü

Özetle, İstanbul’u Müslümanlığın yanı sıra Ortodoksluk, Ermenilik ve Yahudilik merkezi, çok dinli, çok kültürlü bir başkent yapmaya çalışan kişidir Fatih.

 

Özetle Fatih’in Gennadios’a sunduğu Ferman’da sözü verilen “Kiliseler camiye tahvil edilmeyecektir” sözü tutulmayacaktır. Buna rağmen Fatih’in Patrikliğe tanıdığı yetkiler ve izlediği nüfus politikası sonucunda Ortodokslar, Cumhuriyet’in kuruluş günlerine kadar İstanbul’un hem meşru hem de ikinci en büyük yerlileri olacaklardı.

Fatih’in, İslam’ın egemenliğinde olmakla birlikte kozmopolit bir İstanbul yaratma çabası, o dönem şeriatçılarını olduğu kadar günümüz Türk-İslamcılarını da önemli oranda rahatsız eden, İslam’ın hoşgörüsü olarak sunulmaya çalışılarak mümkün olabildiğince çarpıtılan olgulardan biridir. Ancak bu iki kesim tepkilerini farklı bir şekilde dile getirmektedirler.

İlginçtir, fetih sonrasında Osmanlılar şehri doldurmakta bir hayli zorlanacaklardır. Gelenlere bedava ev ve iş yeri önerilmesine rağmen şehir rağbet görmeyecektir. Bursalılar, Edirneliler’in yanı sıra köylüler de gelmek istemeyecektir. Uğruna bunca insan öldürülen, bunca yıkım yapılan, “peygamberin vasiyeti olan”, dünyanın en güzel mekanlarından birindeki şu şehre insan bulmakta zorlanılması gerçekten de çok ilginç. Bu dönem “lanetli” muamelesi görüyor İstanbul.

Sonuçta İstanbul sürgünlerin, zorla yerleştirilenlerin şehri olarak kuruluyor.

Kaynak: Cumhuriyet Kitapları-8. Baskı : Aralık 2006
belgesi-1831

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin