1920 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Bakû’da toplanan ikinci kongrede Lenin, Doğu için, en acil ihtiyaçları karşılayacak, ustaca hazırlanmış yeni bir formül getirmişti. Söz konusu olan komünizm değildi. Zira Kafkasya’nın Müslüman halkı Sovyetler’in doktrinine şiddetle karşı koymuştu. Bunlar, Mustafa Kemal kuvvetlerince kendilerine yapılan baskı karşısında susmuşlar ve milliyetçilikten bahsetmez olmuşlardı. Bu, Ruslara verilmiş büyük bir taviz, meşhur prensiplerden yapılmış bir fedakârlıktı. Ama durum bunu gerektiriyordu.

 

Batı’da oyun kaybedilmişti ve Ruslar da bunun farkındaydılar. İngiliz boyunduruğundan kurtulmak için harcanan çabalar dolayısıyla artık gözleri Doğu’ya çevrilmişti. Asya’ya dağılmış siyasî şahsiyetler aralarındaki çekişmeleri unutarak şimdi tek duygu etrafında birleşmişlerdi: İngiltere’ye karşı kin.

 

Mısır’dan Hindistan’a, İstanbul’dan Bombay’a, aşağı Fırat’tan İran’a kadar yayılmakta olan parola şuydu: Her çeşit özgürlüğün düşmanı İngiltere’ye ölüm! Bu düşman tarafından insafsızca cezalandırılan Türkler, bütün İslâm dünyasının umut kaynağı olmuştu.

 

İran’dan, Hindistan’dan ve Çin’den Anadolu’ya gelen kervanları idare edenlerin hepsi Türktü. Yolda bütün haberleri yayıyorlardı. Böylece, İstanbul’dan haberler, ta Kuzey Asya’ya kadar ulaşıyor ve oralarda bir kamuoyu oluşturuyordu. On üçüncü yüzyıldaki Türk-Moğol ilişkileri yeniden canlanmıştı. Bunların merkezleri, dünyanın bu en eski yolu boyunca sıralanan eski kervansaraylar, hanlardı. Cengiz Han’ın eseri yeniden canlanmıştı. Bu defa bu yeni akıma bir Müslüman mezhebi veya tarikatı sahip çıkmıyor, Kipling’in dediği gibi, yepyeni sosyal bir kuvvet doğuyordu.

 

İngiltere’nin ayağa kaldırdığı bu Müslüman milliyetçiliği dayanak noktasını, Türk askerî gücünde bulmaktaydı. Onları Türk subayları yönetiyordu. Selânik’ten Kaşgar’a kadar, hatta daha uzağa, Hıristiyanlığı kabul etmiş fakat Türkçe konuşan bir kabile olan Kıpçakların yaşadığı Ural’dan İskenderun’a, Orta Asya’da Çin’den Akdeniz’e kadar, Türk lehçeleri konuşan 50 milyon insan aralarında pek güzel anlaşıyorlar ve aynı ırktan geldiklerine inanıyorlardı. Bugün, İslâm dünyasını idare eden hanedanların onda dokuzu, Türk dili konuşan, bu Türk-Moğol ırkından çıkmıştır. Bunlar için İngiltere, her yerde düşmandır.

 

Kafkasya’da, İngiliz politikası çökerken, Dağıstan’da Sovyetler başarı kazandılar. Panislâmizm akınının beşiği olan Afganistan’da, bu akımın öncüsü Şeyh Cemaleddini Efgâni idi. Bu akım Hindistan’a da sıçramıştı. Irak’ta ise, Türk subayları İngilizlerle çok sert bir biçimde çarpışıyorlardı.

 

Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2686

Belgeci

Share
Published by
Belgeci

Recent Posts

Dilithium’a Ihtiyac Yok

Boyle bir uzay/zaman bukulmesi bir baska bilim kurgu olayinin varligina olanak sagliyor: Isiktan hizli seyahat…

10 dakika ago

Yercekimi ve Cekimsizlik (levity)

Negatif enerjinin konsepti modern fizigin degisik dallarinda ortaya cikmaktadir. Kara deliklerle baglantisi olan gizemli objeler…

12 saat ago

TVR Sagaris

TVR SAGARIS The TVR Sagaris is a sports car designed and built by the British…

1 gün ago

Kozmik Komsunun Dostu

Uzaylilarla ilgili ilk merkez olan Sirius UFO Uzay Bilimleri Arastirma Merkezi Baskani Akdogan, 'Evrende yalniz…

2 gün ago

ABD 1 Trilyon Dolari Gozden Cikarmis

Amerikan Kongresi tarafindan hazirlanan rapor Irak ve Afganistan savaslarinin maliyetini 1 trilyon dolar olarak tespit…

2 gün ago

Ogrenci Kayitlari Artik 2-3 Dk. da Yapiliyor

Turkiye istatistik Kurumu tarafindan uygulamaya konulan Adrese Dayali Nufus Kayit Sistemi'nin bir asamasi daha devreye…

3 gün ago