Categories: Felsefe

Mantık Nasıl Düşünüleceğini Öğretir mi?

Diyalektik, insanlara düşünmeyi öğretme iddiasında değildir. Bu, biçimsel mantığın ukalaca iddiasıdır ve Hegel bu iddiayı, psikoloji size sindirimi ne kadar öğretiyorsa, mantık da size düşünmeyi olsa olsa o kadar öğretir diyerek, ironik bir biçimde yanıtlamıştır. Erkekler ve kadınlar, düşünmeyi, ve hatta mantıksal düşünmeyi, mantık sözünü işitmelerinden çok uzun zaman önce beceriyorlardı. Mantığın ve aynı zamanda diyalektiğin kategorileri güncel deneyimden türer. Tüm iddialarına rağmen, biçimsel mantığın kategorileri, kaba maddi gerçeklikler dünyasının üzerinde olmayıp, aksine tek yanlı ve statik biçimde anlaşılan gerçekliğin içinden süzülüp çıkarılan ve sonra keyfi biçimde geriye dönerek ona uygulanan boş soyutlamalardır.


Buna karşıt olarak diyalektik yöntemin birinci yasası mutlak nesnelliktir. Her durumda, verili bir olgunun hareket yasalarını, onu her bakımdan inceleyerek keşfetmek gereklidir. Diyalektik yöntem, temel felsefi gaflardan sakınarak ve sağlam bilimsel hipotezler koyarak, şeylere doğru biçimde yaklaşmada sonsuz bir değer taşır. Özellikle teorik fizikte, keyfi hipotezlerden doğan mistisizmin şaşırtıcı boyutları düşünüldüğünde, bu hiç de öyle alelade bir avantaj değildir! Ama diyalektik yöntem daima kendi kategorilerini olguların ve süreçlerin dikkatli bir incelemesinden çıkarmaya uğraşır, olguları önceden tasarlanmış katı bir deli gömleğine sığdırmaya uğraşmaz. Engels şöyle yazıyor:


Bilimin her alanında, tarih biliminde olduğu gibi doğa biliminde de, verili olgulardan yola çıkılması gerektiğine, bu bakımdan doğa biliminde de çeşitli maddi biçimlerden ve maddenin hareketinin çeşitli biçimlerinden yola çıkılması gerektiğine; bu bakımdan teorik doğa biliminde de iç bağıntıların olguların içine yerleştirilmeyip, onların içinde keşfedilmesi gerektiğine, ve keşfedildiğinde de mümkün olduğu ölçüde deneyle doğrulanması gerektiğine bütünüyle katılıyoruz.


Bilim, doğanın işleyişini açıklayabilecek genel yasaların aranmasına dayanır. Deneyimi başlangıç noktası olarak alan bilim, kendisini yalnızca olguların toplanmasıyla sınırlamaz, aksine özelden genele giderek deneyim temelinde genellemeler arar. Bilim tarihi, sürekli derinleşen bir gerçeğe yaklaşma süreciyle karakterize olur. “Bütün hakikat”i hiç bilmeksizin, hakikate adım adım yaklaşırız. Eninde sonunda bilimsel hakikatin testi deneydir. “Deney” diyor Feynman, “bilimsel «hakikat»in tek yargıcıdır.”


Düşünce biçimlerinin geçerliliği, son tahlilde, onların fiziksel dünyanın gerçekliğine tekabül edip etmediklerine bağlıdır. Bu, a priori olarak kanıtlana­maz, gözlem ve deneyle gösterilmek zorundadır. Tüm doğa bilimlerinin tersine, biçimsel mantık ampirik değildir. Bilim kendi verilerini gerçek dünyanın gözlenmesinden çıkarır. Uğraştığı bütün konunun aksine, mantığın a priori olduğu varsayılır. Burada biçim ve içerik arasında sırıtan bir çelişki bulunmaktadır. Mantığın gerçek dünyadan çıkarılmadığı varsayılır, oysa sürekli olarak gerçek dünyanın olgularına uygulanır. Bu iki yön arasındaki ilişki nedir?


Kant uzun zaman önce mantığın formlarının nesnel gerçekliği yansıtması gerektiğini, yoksa bütünüyle anlamsız olacaklarını açıklamıştı:


Bir yargının zorunlu olarak evrensel olduğunu düşünmek için sebebimiz varsa … onun nesnel olduğunu da, yani yalnızca algımızın bir özneye yaptığı atıf olmayıp, nesnenin bir niteliğini ifade ettiğini düşünmemiz gerekir. Zira eğer diğer insanların yargılarının atıfta bulunduğu ve kendilerini uydurdukları nesnenin birliği olmasaydı, bunların, benim yargımla zorunlu olarak hemfikir olması için hiçbir sebep kalmazdı; dolayısıyla bunların hepsi birbiriyle hemfikir olmak zorundadır.


Bu fikir, Kant’ın bilgi teorisi ve mantığında mevcut olan muğlaklıkları ortadan kaldıran Hegel tarafından daha da geliştirilmiş ve nihayet Marx ve Engels tarafından sağlam bir temel üzerine oturtulmuştur. Şöyle diyor Engels:


Mantıksal şemalar, ancak düşüncenin biçimlerine ilişkin olabilir; oysa burada bizim uğraştığımız şey yalnızca varlığın, dış dünyanın biçimleridir, ve düşünce bu biçimleri, asla kendisinden değil, dış dünyadan edinip çıkarır. Ama bununla bütün ilişki tersine döner: ilkeler araştırmanın başlangıç noktası değil, onun nihai sonucudurlar; doğa ve insan tarihine uygulanmazlar, onlardan soyutlanırlar; bu ilkelere uyum sağlayan doğa ve insanlık alanı değildir, aksine bu ilkeler ancak doğa ve tarihle uyum içinde oldukları ölçüde geçerli olurlar


 


belgesi-391
Belgeci

Share
Published by
Belgeci

Recent Posts

Tubitak’tan Ogrencilere Karsiliksiz Burs

TUBITAK Bilim Kurulu, 2007 OSS sonuclarina gore basarili olan universite ogrencilerine mecburi hizmet ve geri…

3 saat ago

Serbest Kursu Kurallari

Serbest kursude akliniza gelebilcek hersey hakkinda yorumlarinizi dusuncelerinizi yazabilirsiniz. Ancak yazacaginiz yazinin bir egitsel yani…

15 saat ago

Adonis

  ADONİS Adonis - bazı kaynaklarda Afrodit’in oğlu, bazılarında ise sevdiği kişi olarak gösterilmektedir. Mitolojide…

1 gün ago

Haberi Yazdim, PKK’ya operasyonu engelledim

ABD'nin Kuzey Irak'taki PKK liderlerine kar gizli operasyon planladn yazan gazeteci Robert Novak, bu bilginin…

2 gün ago

Yumurtalı kabak kavurması

Malzeme listesi: -1 kg.kabak -2 adet orta boy soğan -3 tane taze soğan -1 demet…

2 gün ago

Restore Selections for Exchange Mailboxes backed up utilizing Backup Exec 11d 7170 Granular Restore Technology (GRT) may not display all items

When an Exchange Information Store (IS) backup is performed with Backup Exec 11.0 utilizing the…

3 gün ago