2008’de Iran’la Savaş mı ?

Bush’un başkanlığının ilk günlerinden bu yana İran başkanın hedef "şer ekseni" devletlerinden biriydi. Başkanın ilk yönetim döneminde, eğer ABD İran’ın sınırdaşı olan Irak’ta güçlü bir demokrasi kurursa İran’ın kendiliğinden çökeceği düşünülüyordu. Tabi ki olaylar bu yönde gelişmedi.

İran, yıllardan beridir ABD’nin dış ve güvenlik politikalarında kanayan bir yaradır. Uzun bir süreden beridir İran’ın enerji için nükleer güç geliştirmeye yönelik açık çabasının içinde saklı olan gizli bir nükleer silah geliştirme programını yürüttüğünden şüphelendik. İran’ın doğal uranyumu reaktör maddesine dönüştürmede farklı teknik düzeylerde ciddi zorluklara sahip olduğunu (aslında belki de hala bu zorluklara sahiptir) biliyorduk. Yine de İran düzenli bir şekilde nükleer enerji elde etmeye yönelik çalışmasına devam etti ve 2007 yılında zenginleştirilmiş küçük bir miktar U235’e (nükleer reaktörlerde aktif izotop) sahip olduğunu iddia etti.

İran’ın nükleer enerjiye yönelik devam eden çalışması tek problem değildir. Bu soruna ek olarak İran’ın yeni politik liderliği (revizyonistler bile) Yahudi Soykırımı’nı sorgulayacak ve İsrail’i meşru olmayan bir devlet olarak ilan edecek kadar ileri giderek Amerika’nın müttefiki İsrail’e yönelik daha karanlık bir görünüm arz ettiler. Nükleer sorunla ilgili hırçın yaklaşımına böyle provokatif açıklamaların eşlik etmesi İran ve ABD’yi bir çatışma haline soktu.

Nükleer silah programı gerilimin altı çizilen nedeni olmasına rağmen geçen yıl içinde savaş için akla çok daha yatkın taktik bir problem gün yüzüne çıktı. ABD askeri otoriteleri, İran istihbaratı ve paramiliter örgütlerinin, ABD askeri personelini hedef almada Irak’taki isyancılar ve retçilerle aktif bir şekilde işbirliği içinde olduklarına ikna oldular. Son bir kaç yılda Irak’taki patlayıcıların (IEDs) öldürücülüğü, üstün düzenek ve materyallerin gizli dış kaynaklar tarafından sokulduklarını ispat edercesine fazlasıyla gelişti. Patlayıcıların adli teşhisi; ABD’nin, İran’ın dahlini gösterdiklerine inandığı düzenek ve materyalleri açığa çıkardı.

Bu mesele Savunma Bakanlığı’nda ve Bush yönetimi çevrelerinde tartışılıyor ve ABD’nin, İran’daki kaynaklarının peşine düşmeyene kadar Irak’taki patlayıcı saldırını durduramayacağı dile getiriliyor. Fakat istihbarat üyeleri tarafından kullanılan tedarik kanalları, iğreti tesisler ve tanımlanamayan cephaneliklerden fazlası değildir. Böylesi tesislere saldırmak, İranlıların destek çabalarını ciddi bir şekilde kesecek gibi görünmüyor. Sonuç olarak Pentagon’daki diğerleri (savaş yanlıları) kolay hedef olacak şekilde toplu ve sabit olduğundan İran’ın nükleer altyapısına saldırmanın tercih edilebilir olduğunu ileri sürüyor.

Gelecek yıl ABD İran’a saldıracak mı? Washington’da savaş muhabbeti bir kez daha inşa ediliyor fakat bu muhabbet Irak’la savaş ile ilgili beş yıl önce yapılan muhabbetten tamamen farklı bir şekilde yapılıyor. O zamana dönersek savaş muhabbetine neo-conlar öncülük ediyorlardı ve Washington’dakilerin geri kalanı sorunla ilgili saçma sapan konuşmaktansa sadece fısıldıyordu. 11 Eylül saldırılarının neden olduğu korku, Irak’a bir saldırıyı akla yatkın hale getirecek bir iklim yaratmıştı. Ve samimi olmak gerekirse hiç kimse tutarlı muhalif bir görüş önerememişti.

Bu seferki savaş muhabbeti farklıdır. Şimdi tartışma güçlüdür. İran’a saldırıyı bir dava haline getiren her birey için, bir saldırının Ortadoğu’daki halihazırdaki tehlikeli durumu neden içinden çıkılmaz bir hale getireceğini gösteren güçlü argümanlar var.

Hiç kimse kontrolden çıkacak bir olayın ihtimalini göz ardı edemez. Gelecek yıl içinde açık bir çatışma hala olası değildir. Başkan Bush nükleer bir İran’ın "kabul edilemez" olduğunu açıkça deklare etti fakat kabul edilemez gelişmelerin eşiğini belirleyen kesin kırmızı çizgileri tanımlamadı. Genelde yönetim İran’a yönelik yaklaşımının ön cephesine diplomasiyi sürmeye devam ediyor. Bununla birlikte gerçek bir ilerleme sağlamak için başkan Bush, durumu göz ardı etmeyi tercih edecek uluslararası topluluğa yönelik baskıya devam etmelidir.

Washington, BM Güvenlik Konseyi tarafından uygun görülen daha sert ekonomik yaptırım kararı elde etmeye çalışma sürecinde hayal kırıklığına uğradı. Güvenlik Konseyi üyeleri Rusya ve Çin kesinlikle daha sert yaptırımlara soğuklar. Yönetim bu yüzden daha sert yaptırım kampanyasının yönünü, BM Güvenlik Konseyi’nden küresel sorunların birbirine daha yakın büyük güçler (Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, İngiltere, ABD) tarafından tartışıldığı ve hiç birinin resmi bir vetoya sahip olmadığı gönüllülüğün kurumsallaşmış bir koalisyonu olan G8’e kaydırmaya çalışmaya karar verdi. G8’in gerçekten İran’ın etrafındaki kementi sıkarak daha sert ekonomik yaptırımları uygulamaya istekli olacağı düşünülüyor. Bunun böyle olup olmayacağı açık değildir. Fransa, başkan Nicolas Sarkozy’nin seçilmesinin ardından son aylarda kesinlikle daha şahindir. Bununla birlikte başbakan Gordon Brown’ın yönetimindeki İngiltere’nin savaşa yönelik tutkusu azaldı ve başbakan Shinzo Abe’nin ayrılmasından sonra Japonya bir diğer şahini resmin dışına çıkardı.

Washington’daki savaş muhabbeti yaptırımlar tartışmasına geldiğinde ikiye bölünüyor. Pek çok ülke İran meselesini göz ardı etmeyi tercih ediyor, bu veya şu sebepten İran’la ilgili uyarı ve "kabul edilemezlik" konuşmasını güçlendirmek, suskun ulusların sorunla uğraşmalarını motive etmeyi gerektirmektedir. Fakat pek çok ulus, daha sert bir yaptırım yılı boyunca Saddam’ın uyuşmazlığının Bağdat’taki rejim değişikliğini haklılaştırma mantığının bir parçası olarak kullanıldığı 2002—2003 Irak’ının tekrar etmesinden korkuyor. Avrupalı diplomatlar açıkça daha sert yaptırımları desteklemeyeceklerini söylüyorlar çünkü onlar, bunu kaçınılmaz bir şekilde savaşa götürecek yolda bir adım olarak görüyorlar.

Bu yüzden Bush yönetimi bir çıkmazın içine sıkışmıştır. Yönetim ciddi bir şekilde İran’ın tehlikeli ve kabul edilemez şekilde davrandığına inanıyor. Diplomasinin çalışmasını istiyor ve diplomasiyi daha çekici bir hale getirmek için bir zemin olarak güç tehditlerini ilan etmelidir. Fakat bu tehditler ABD’nin Irak’la daha önceki tarihinden dolayı diplomasinin altını oyuyor.

Daha büyük olan sorun şudur; ABD İran’ı istila edemez. Pentagon, Afganistan’daki 6 ve Irak’taki 4,5 yıllık çatışmadan sonra şimdi ciddi bir şekilde guruldamaktadır. ABD ordusu geçen Nisan ayında Irak’taki asker artırımını desteklemek için derinlikten yoksundur. İran’a karşı kara güçlerinin kullanımı, gündemin dışındadır. Savaş uçakları ile İran’a saldırmak—tek akla yatkın hareket tarzı—özellikle gizli insan ikmal ağlarına ve küçük teçhizat parçalarına karşı "yararlılık" meydan okumasını sunuyor. Şüphelenilen tesislere saldırma, muhtemelen materyal ve personel akışını durduramayacaktır. ABD istihbarat güçleri, İran’ın, oradaki görevimizi dikkate değer bir şekilde karmaşıklaştıracak şekilde Irak’a çok daha ciddi silahlar (örneğin omuzdan fırlatılan uçaksavar füzeleri) sokabileceğine inanıyor.

Dahası İran’a saldırarak Irak’taki çatışmayı genişletmek halihazırdaki stratejik düşünüşe uygun değildir. Savunma Bakanlığı’ndaki liderlik, bizim şu anda Irak’ta daha pozitif bir yörüngede olduğumuza inanıyor. 2008’in ilk altı ayında 20 ABD tugayının 5’ini geri çekmeliyiz ve Pentagon 2008 yılının ikinci yarısında bir 5 tugay daha geri çekmeyi umuyor. İlk geri çekiliş kesindir. İkinci geri çekiliş Irak’taki gelişmelere bağlıdır. Bu önemli hedefle birlikte İran’a saldırma sadece sönmesini umut ettiğimiz ateşe oksijen eklemek gibi görünüyor.

Yani dengeleri düşündüğümüzde 2008 yılında İran’la savaş olası değildir. Açıkçası eğer bir kaza veya askeri bir kışkırtma olursa bütün bahisler değişebilir. Fakat devam eden diplomasi ve ekonomik yaptırımlar en güvenli bahistir.

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin