Bir Adam : Mustafa Kemal

Türkler Wilson prensiplerinin ne demek istediğini tam anlamıyla anlamışlardı. Mütarekeyi imzalarken, ahalisinin çoğunluğu Türk olan imparatorluk topraklarının Türkiye’ye kalacağından şüphe etmiyorlar, Başkan Wilson’un bu prensiplerinin değişmez esaslarının barışın gerçek dayanağı olacağına inanıyorlardı. Şimdi bunlar birden yıkılmıştı. Aldatılmış oldukları duygusu halkın bütün sınıflarında yaygınlaştı. Bu sırada herkes Çanakkale zaferinin kahramanı olan, mağrur Almanlara da kafa tutmuş bir askeri hatırladı. Bu, Berlin’in adamı Enver değil, onun rakibi, Anafartalar galibi, askerlerinin ve Müslüman milletlerin hayranı Mustafa Kemal’di. Bundan sonra o, Türkleri harekete geçirecek olan millî duyguyu şahsında toplayacaktır.

 

Direniş hareketinin bütün tarihi onun çevresinde dönecektir.

 

Dostları tarafından teşvik, düşmanları tarafından tahrik edilerek, son derece tehlikeli olan bu mücadeleyi yönetecektir. Hem Avrupa’da, hem Asya’da yabancı müdahalesine karşı sürdürülecek savaşta gerçek şef o olacaktır. 1881 yılında Selânik’te, Larissalı (Yenişehirli) Müslüman bir aileden dünyaya gelmiş, Manastır askerî idadîsinde öğrenimini yapmıştı. Sonra İstanbul’a gelerek Harp Okulu’na girmişti. Diplomasını alarak teğmen çıktığı gün bir sürgün emriyle Şam’a, Şam’dan Yafa’ya gönderilmiştir. Yafa’dan kaçarak önce İskenderiye’ye, oradan Pire’ye, sonra da Selânik’e geçmiştir. Selânik’te Jön-Türklerin arasına girmiş, onların davalarını benimsemiş, İttihat ve Terakki Partisi’ne üye olmuş, böylece sekiz ay kaçak olarak yaşamıştır. Sonra, buradaki ordunun Padişah’a karşı olan hareketine katılmıştır.

 

Bu hareketin en ileri gelenlerinden biri olan Mustafa Kemal, Suriye’deki direnişi de organize etmiş, Selânik’te karargâh kuran ordu komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın kurmay başkanı olarak onunla birlikte 1908’de İstanbul’a girmiştir. Çok yetenekli ve becerikli arkadaşlarla birlikte çalışmış olduğundan, ihtilâlcilik sanatını bütün incelikleriyle öğrenmişti: Komiteler kurmak, propaganda yapmak, azar azar nüfuz ve hulûl gibi. Ama, bunlardan pek fazla zevk almıyordu. Çünkü her şeyden önce komutanı Mahmut Şevket Paşa gibi, o da bir askerdi.

 

Harbiye Nezareti’nin delegesi olarak, 1910’da Picardie bölgesinde yaptığımız askerî manevralara geldi, bizim subaylar onun taktik (tâbiye) bilgisine hayran kaldılar, kendisine bir arkadaş muamelesi yaptılar. Sonra Trablusgarp’a gitti ve orada Türk-İtalyan savaşına katıldı. Oradan Gelibolu’ya geldi: Balkan savaşlarında Edirne’yi geri aldı.

 

Türkiye, Alman safında yerini aldığı zaman, Mustafa Kemal Sofya’da Ataşemiliterdi. Daha çok genç olmasına rağmen parlak bir geçmişe sahipti. Çanakkale savaşlarından önce, 19. Tümen Komutanlığı’na atanmıştı. Müttefikler onunla Arıburnu’nda karşılaştılar. Daha sonra Anafarta önlerinde kendilerini durduran yine o oldu. O zaman rütbesi albay olduğu hâlde, savaşın en nazik safhasında Türk-Alman kuvvetlerine kumanda etti. Emrinde üç general ve 160.000 asker vardı. Liman Von Sanders ondan pek hoşlanmadığı hâlde, savaşın zaruretleri gereği, onun sözünü dinlemeye mecbur oldu, zira İngiliz saldırısı başarıya ulaşmak üzereydi.

 

Mustafa Kemal askerlerinin manevîyatını yükseltti, onların başında hücuma katıldı. Türk savunması iyi dayandı. Durum kurtulmuştu. Onun şöhretinin artmasından endişe duyan Alman Yüksek Komutanlığı kendisini Kafkas cephesine gönderdi. Orada 16. Kolordu’ya komuta etti ve rütbesi generalliğe yükseltildi. Daha sonra Bağdat üzerine yapılan taarruzu idare etmeye memur Alman generali Falkenhaym ile ihtilâfa düştü. Onun taktiğini beğenmediğinden memnuniyetsizliğini açıklamak için istifa etti. Bunun üzerine Halep’e atandı. Oradan, 30 Eylül’de Talât ve Enver’e göndermiş olduğu rapor çok ilginçtir.

Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2668

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin