Entrikaların Sürüp Gittiği Şehir

Entrika ve ahlâkî çöküntü Levantinelerin hayatını mahvediyor. En güzel günlerini yaşadıklarını sanan Rumlar ise çok hareketli. Bunlar Akdeniz’in bütün milletleriyle kaynaşabilmekte ve onların kötü huy ve âdetlerine de alışabilmekteler. Rus entrikası, Asyalıların dalavereleri, Müttefik kamplarının oyunları, Almanların yıkıcı propagandası, İtalyanların manevraları, Arapların dalavereleri, Panislâmizm, Pantürkizm, Panturanizm cereyanları ve Mısır’dan İran ve Hindistan’a kadar daha niceleri…

 

Görünmeyen bir şebeke, zaten zayıflamış olan şehri sıkmakta. Şehirde, bütün dünyadaki gizli örgütlerin icra organı olan ajanlar cirit atmakta. Bunların hepsinin ayrı görevleri var, çok şükür ki, fenalığın bu kadar çok olması şiddetini azaltıyor. Birçok komplo önceden haber alınıp önleniyor. Haydutluk bu kadar kolayca sindirilmese, İstanbul’un hali çok kötü olurdu. Şehrin bugünkü moral bozucu durumunu İngiliz askerleri kayıtsızlıkla ve dudak bükerek seyrediyorlar.

 

Bütün bu olanları gelişi güzel giden iki atlı bir araba gibi görmek lâzım, atlar arabayı, arabacının gitmek istemediği bir yere götürüyorlar ve araba her dönemeçte yaya kaldırımının bir köşesine bindiriyor. Bir acayip gidiş! İşte bütün Doğu budur ve bu keşmekeşi ancak bir şef düzene koyabilir.

 

Bu kederli halk arasında, kadınlar biraz daha neşeli görünüyorlar. Gidişleri, hal ve tavırları, hareketleri, şıklıkları ve ufak ayaklarıyla Fransız kadınlarına şaşılacak kadar benziyorlar. Karnı acıkınca her zaman yiyecek bir şey bulamayan, sadaka dilenen ve kin dolu bakışlarla onları süzen kalabalığın arasından emin adımlarla geçip gidiyorlar.

 

Gece olunca bu ıstırabın soluğu her yandan bir inilti gibi yükseliyor. Beri yanda gece kulüplerinde, iki kadeh şampanya arasında komplolar düzenlenmekte, sonra da rakı kadehleri karşısında anlaşmalar tamamlanmakta. Beyoğlu’nda akla ve hayale gelen her şey bulunuyor. Ama, bu lokallerde ara sıra sandalyelerin havada uçtuğu da oluyor. İstihbarat işleri son derece hararetli gidiyor. Her şeyi öğrenmek için hummalı bir faaliyet ve didinme göze çarpıyor ve bu ancak sabah olunca bitiyor.

 

Bununla beraber ufuk müthiş bir biçimde genişliyor. Artık, söz konusu olan ufak bir müdahale ile kolayca dağıtılan mahallî komplolar değil, büyük savaşların uzantılarıdır. Asyalılara özgü olan endişe yeni bir formül aramakta. Aslında, kendi milleti tarafından saldırıya uğrayan Halife’nin İngilizlerce desteklenip himaye edilmesi, aç gözlü Yunanlılar ve Türklere haset eden Rusların tehdidi çok anormal görünüyor. İstanbul’da İngilizlerin dediği oluyor, ama hiç kimse rahat değil, azınlıklar feryat ediyor, çoğunlukla da kendi kinini saklıyor, böylece yangın ağır ağır yayılıyor. Türkler, ”Her şeyin mahvolması, bu dayanılmaz durumdan çok iyidir” diyorlar.

 

Bu karışık durumdan ve tehditlerden çıkan izlenimler işte bunlar.

 

Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2642

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin