Saray’da Kıran Kırana Hizipler Savaşı

Fatih Sultan Mehmet’in iktidarı öncesinde Osmanlı Sarayı’nda şiddetli bir hizipler savaşı yaşanmaktadır. Çatışmanın bir tarafında kudretli vezir Çandarlı Halil, diğer yanında devşirmelerin beyni Zağanos vardır.

Çandarlı Müslüman kökenli feodal güçlerin temsilcisiydi ve bu konumu nedeniyle artık istikrarı, komşularla anlaşma temeli üzerinden bir güvenlik arayışını temsil ediyordu. Keza onun İstanbul’un fethine karşı çıkışını basit bir “Bizans işbirlikçiliği” olarak görmek hem çok öznel bir yaklaşım olur hem de Osmanlı yayılmacılığında Çandarlı ailesinin bu en seçkin temsilcisinin rolüne haksızlık.

Temel geliri talan olan bir devletin, (Kanuni sonrasında süreğenleşerek Osmanlı’nın çöküşünü getirecek olan nedenin bir küçük ön örneği olarak) son iki yıldır aldığı yenilgiler, temel gelir kaleminin ortadan kalkması, dolayısıyla hazinenin hızla boşalmasına ve ekonomik dengelerin altüst olmasına neden olmuştur. Bu ise yeni süreçte devletin tepesindeki dengelerde de deprem yaşanmasına neden olmaktadır. II. Murat’ın iktidar etme koşulları giderek ortadan kalkar. Kudretli Çandarlı’nın, merkezi düzenleme kudreti önemli oranda sarsıntıya uğrar. Ve nihayet Segedin Antlaşması sonrasında, 1444 Ağustos’unda, düşülen durumu hazmedemeyen politikanın bayraktarları olarak, II. Murat’ı, 12 yaşındaki oğlu II. Mehmet’ten yana tahttan feragat etmek zorunda bırakarak ilk iktidarlarını kuracaklardır.

Zağanos, Hadım Şehabettin ve Nişancı İbrahim Paşaların saraydaki mevzi kazanımına bağlı olarak tahttan çekilmek zorunda kalan II. Murat’ın yerine II. Mehmet geçirilir. II. Mehmet’in herhangi bir irade koyma gücü yoktur, çünkü henüz 12 yaşındadır. II. Mehmet’in 12 yaşına karşılık, Murat 41 yaşında, olgunluğunun baharında ve sağlıklıdır. Daha önemlisi oldukça hırslı bir kişilik sergilemektedir Murat.

Saltanat için amcası Mustafa Çelebi’yle savaşıp onu Edirne burçlarına asmakta (1422) tereddüt etmemiştir. Ardından 13 yaşındaki kardeşi Şehzade Mustafa’yı hal’ledecektir (İlginçtir, ‘hal’ çözmek anlamına geliyor ve Osmanlı’da en çok, kardeş boğmak ve rakip Müslüman güçlerin ezilmesi anlamında kullanılmıştır.) II. Murat bunlardan başka, saltanatının güvenliği için kardeşleri Ahmet, Yusuf ve Mahmut Çelebi’lerin de gözlerine mil çektirmeden geri durmamıştır. Ve resmi tarih, işte bütün bunları yapan II. Murat’ın tahtı kendi isteğiyle bıraktığına inanmamızı istiyor.

Bütün veriler, resmi tarihin, “fedakar ve yorgun baba” masalına değil, aksine Osmanlı Sarayı’ndaki bir kıran kırana kavgaya işaret etmektedir. Hadım Şehabettin, Zağanos ve Nişancı İbrahim Paşalar, “hakiki iktidarı genç padişah adına Çandarlı’nın elinden almaya çalışmaktadırlar”. Olay bundan ibarettir.

Özetle II. Murat açısından taht bırakma diye bir durum yoktur. Kaldı ki böyle bir mizansene inanılması halinde, II. Murat’ın büyük bir eylem olarak sunulan tavrı, devleti 12 yaşında bir çocuğa bırakılabilecek bir oyuncak yerine koyabilen bir sorumsuzun tavrı olarak sırıtmaya başlar. Böyle bir tavrın, Hıristiyanların yarım kalmış olan seferini kışkırtmaktan başka işe yaramayacağı açıktır. Nitekim Mehmet’in tahta geçişinin akabinde Haçlı ordusu Tuna’yı geçerek Osmanlı topraklarında ilerlemeye başlar.

1460’a kadar sorumlu konumda görev yapan Molla Fahrettin, “Şeriatın değneğini halkın sırtından bir kez olsun uzak tutmama” zihniyetinin Osmanlı’da kurumlaşmasını da sağlayan önemli isimlerden biri olarak anılmalıdır. Başta II. Mehmet’e rağmen yapılan zorbalık daha sonraki dönemde Osmanlı iktidarında önemli oranda benimsenecektir.

Zağanos ve Şehabettin Paşalar, Murat’ın Edirne’de kalmasını, ordunun ise savaşa II. Mehmet’in (yani kendilerinin) komutasında çıkması için ısrarcı olmayı sürdürürler. Murat’ın savaşı kazanmasının kendi iktidarlarını zayıflatacağının bilincindedirler. Bunun üzerine devreye doğrudan Murat girer, babalık otoritesiyle Mehmet’i ikna ederek ordunun başına geçer. Macarlara karşı Varna savaşını kazanması üzerine II. Murat’ın devlet bürokrasisi ve halk katında popülaritesi artar.

Nitekim Varna zaferini ilan etmek üzere diğer İslam devletlerine gönderilen fetihnameler II. Mehmet adınadır. Orada babasının tahtı nasıl kendisine bıraktığı ve Macarların saldırısı üzerine onu nasıl ordunun başına çağırdığını anlatmaktadır. Böylece ortaokul ders kitaplarında bize ezberletilen, hani şu “Padişah bensem emrediyorum gel, yok sensen zaten gel” diyen malum rivayetin kaynağına ulaşmış oluyoruz.

1446 yazında, para ayarının bozulması gerekçesiyle yeniçerilerin ayaklanması gündeme gelir ve II. Mehmet’in iktidarı fiilen olanaksızlaşır. Yeniçeriler Şehabettin Paşa’nın sarayını basarlar. Paşa son anda kaçarak canını kurtarır. Sarayı yağma edilir. “Hemen hemen bütün kaynaklara göre isyanı, Şehabettin Paşa’yı ortadan kaldırmak ve Murat II’ yi tahta çıkarmak üzere Çandarlı Halil Paşa tertiplemiş”tir.

Sarayda dengeler Çandarlı’nın lehine değişmiştir; küçük padişah yönetememektedir. II. Murat, 1446 Ağustos’unda, yeniçerilerin sevinç çığlıkları arasında padişahlık tahtına oturtulur. Her şey tam bir tezgah ortamında gerçekleşir. Bizzat Uzunçarşılı’nın belirttiği gibi, “alınan tertibat üzerine Sultan Mehmet, bir av eğlencesi yapmak üzere şehirden dışarı çıkarılacak ve Sultan Murat gizlice getirilip hükümdar ilan olunacaktı.” Plan aynen uygulanır, avdan gelen Mehmet kendini tahttan indirilmiş bulur. Zağanos ve İbrahim Paşalarla birlikte kendisine Manisa yollarına düşmek kalır; bilinçaltında Çandarlı’ya karşı kemikleşmiş bir kin birikimiyle…

II. Murat Şubat 1451’de aniden ölüverir. Kuşkulu bir ölümdür bu. Hatta zehirlenme olduğunu düşünmek akla çok daha yatkındır. Murat 47 yaşındadır, normalde ölünecek bir yaş değil.

Düşünsenize bir, birdenbire ağzından köpükler çıkarak, dişleri kenetlenerek, gözleri bir noktaya kilitlenerek ölen bir Murat ile karşı karşıyayız. II. Mehmet’in tahta çıkar çıkmaz ilk iş emzikteki kardeşi Ahmet’i boğdurup babasıyla aynı mezara gömdürdüğü gerçeğiyse bu ani ölüm tablosunu tamamlayan bir ayrıntı oluşturuyor.

Osmanlı taht boşluğuna dayanıklı bir geleneği bir türlü kuramıyor. Bu nedenle padişahların ölümü üzerine sadece kardeş kavgası değil yeniçeri ayaklanması da vaka-i adiye’den sayılıyor. Bu nedenle padişahların ölümü genellikle gizli tutuluyor; ta ki Saray’daki güçlü hizbin adamı gelip tahta kuruluncaya kadar.

İşte bu koşullarda Çandarlı, bir yandan boşluk doğmasın diye II. Murat’ın ölümünü gizliyor, diğer yandan da II. Mehmet’e acele Edirne’ye gelmesi için haber gönderiyor. Deyim uygunsa kendi mezarını kazma sürecini başlatıyor. Çandarlı’nın II. Mehmet’i çağırıp çağırmadığına ilişkin kimi kuşkular belirtilmekle birlikte çağrının doğru olması olasılığı büyüktür.

Bu sırada yeniçeriler Murat’ın ölümünü öğrenirler ve Mehmet henüz Çanakkale civarındayken ayaklanırlar; tahta II. Mehmet’i değil, Şehzade Orhan’ı istemektedirler. Üstelik bunu yaparken Çandarlı’nın da kendilerinden yana tavır koyacaklarını zannetmektedirler. Ayaklanmanın Çandarlı’nın iradesiyle bastırılması ve tahtın II. Mehmet’e emniyetle teslim edilmesi Çandarlı’nın devlet anlayışını göstermesi açısından gerçekten de çarpıcıdır.

Çandarlı sayesinde II. Mehmet, bizzat yeniçeriler de dahil Edirne’nin, “Padişahım çok yaşa!”  nidaları arasında gelir ve tahtına oturur. II. Mehmet Çandarlı’ya hala güvenmemekte, daha önemlisi onu tasfiye etmenin yollarını aramaktadır; ancak bu niyetini hemen hayata geçiremeyeceğinin de bilincindedir.

Hemen peşinden tüm beylerbeyi ve komutanlarından ellerindeki orduyu iki-üç katına çıkarmaları için katı talimatlar verir. Devlet kısa zamanda İstanbul’un fethi amacına yönelik bir reorganizasyon ve olağanüstü seferberliğe girer.

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin