Servet-i Fünun(Edebiyat-ı Cedide

SERVET-İ FÜNÛN (EDEBİYAT-I CEDİDE)
Tanzimat edebiyatı ile başlayan Batılılaşma, Edebiyat-ı Cedide döneminde tam olarak yerleşir.
Yeni edebiyat anlamına gelen bu topluluğa, Servet-i Fünûn dergisinde bir araya gelip bu dergide görüşlerini yazdıkları için Servet-i Fünûn edebiyatı da denmiştir.
1896–1901 yıllarında etkin olan bu topluluğun, kısa bir dönemi kapsamasına rağmen, edebiyatımıza katkıları büyük oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde Türk edebiyatı tamamıyla çağdaş bir nitelik kazandı.

1- Servet-i Fünûn (Edebiyat-ı Cedide)
a) Genel Özellikler:
Bir önceki ünitemizde, II. Abdülhamit’in 1878’de, Meclis-i Mebusan’ı (Osmanlı Millet Meclisi) kapatarak koyu bir baskı rejimini başlattığını ve bunun sonucunda edebiyatta toplumsal konulardan ve kavramlardan uzaklaşıldığını belil1miştik.
II. Dönem Tanzimat edebiyatı sanatçıları, bu baskılar sonucu "sanat için sanat" görüşünü benimsemişler, yeni bir edebiyat anlayışı geliştirerek Edebiyat-ı Cedide’nin hazırlayıcıları olmuşlardır.
Böyle bir ortamda yetişen Edebiyat-ı cedideciler, 1896 yılında Servet-i Fünûn dergisinde bir topluluk oluştururlar. Derginin yönetimini ise Tevfik Fikret üstlenir.
Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca sanatçıları şiir alanında: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Celal Sahir.
Nesir, yani düz yazı alanında Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’dur.

b) Manzum Eserler
"Sanat için sanat" görüşünü benimseyen Edebiyat-ı Cedideciler bu nedenle toplumsal ko­nular yerine, kişisel konulan işlediler.
Edebiyat-ı Cedide şairleri, Divan edebiyatı biçimlerini bıraktılar. Fransız edebiyatından "Sone" ve "Terza-Rima" gibi nazım biçimlerini aldılar, Divan edebiyatının müstezat nazım biçimini "serbest müstezat" adı ile yeni bir biçime dönüştürdüler.
Anlamın beyitte toplanması yerine, anlamı tüm şiire yaydılar; bir başka deyişle parça güzelliği yerine bütün güzelliğini öne çıkardılar.
Ağır bir dille, sanatlı bir söyleyişle yazdılar; şiirde ahenge önem verdiler; ahengi arttırmak için sözcüklerin oluşturduğu ritimden yararlandılar, anız kalıplarını ustalıkla kullandılar.
Şiirde Parnasizm ve Sembolizmden etkilendiler.

TEVFİK FİKRET
Edebiyat-ı cedide topluluğu içinde adı ilk akla gelen, öncü ve önder olan sanatçı Tevfik Fikret’tir.
Servet-i Füsun’da yer aldığı sürece kişisel konulan işleyen Tevfik Fikret, Servet-i Fürundan ayrıldıktan sonra toplumsal konulara yönelmiştir.
Tevfik Fikret’in Parnasizm’in etkisiyle kişisel izlenimlerini anlattığı "Yağmur" adlı şiiri ile insanlara yaşama heyecanını duyurmak amacıyla yazdığı "İzler" adlı şiiri nazım biçimi bakımından klasik nazım biçimlerinden farklı olduğu görülür. Her iki şiir de kişisel konuları işlemektedir. Tevfik Fikret "Doksan beşe Doğru" ve "Millet Şarkısı" gibi şiirlerinde ise toplumsal konulan işlemiştir.

Tevfik Fikret (1867–1915)
Edebiyatımızın en önemli şairlerinden biri olan Tevfik Fikret, Edebiyat-ı Cedide’nin öncülerindendir.
Tevfik Fikret hem içerik, hem biçim yönünden şiirde önemli yenilikler yapmış, Türk ede­biyatının çağdaşlaşmasında önemli bir katkı sağlamıştır.
Tevfik Fikret Servet-i Fünûn dergisinde kişisel konuda şiirler yazmış; doğanın kendi ruhunda bıraktığı izlenimleri, kişisel duygularını dile getirmiştir. Servet-i Fünûn topluluğu dağıldıktan sonra ise sosyal konulara yönelmiş, toplumsal sorunları eleştirmiş, oğlu HaIuk’un şahsında Türk çocuklarına ve Türk gençlerine öğütler vermiştir. Eğitimci yönüyle de ede­biyatımızda önem kazanan Fikret, çocuklar için, bu amaçla yazdığı şiirlerini "Şermin" adlı kitabında toplamıştır.

c) Mensur Eserler
Edebiyat-ı cedide döneminde, Tanzimat ile başlayan yeni nesir giderek gelişmiş, özellik­le roman ve hikâye türlerinde çok güzel örnekler verilmiştir. Dönemin siyasi baskısı nedeniyle tiyatro türü pek gelişmemiştir.

Bu dönemde, roman ve hikâye türleri gerek teknik gerek konuları ele alış, gerekse karak­ter yaratmadaki ustalıklar açısından gerçek başarıya ulaşmıştır.
Edebiyat-ı Cedide yazarları gözleme çok önem verdiklerinden içinde yaşadıkları hayatı an­latmakta çok başarılı olmuşlar, Batı uygarlığından çok etkilendikleri için, gerçekleşmesini istedikleri batılı hayatın bazı örneklerini de eserlerinde vermeye çalışmışlardır.
Roman ve hikâye türlerinde Realizm ve Natüralizmi benimsemişlerdir.
Mehmet Rauf’un "Eylül" adlı romanı, edebiyatımızda ilk psikolojik roman olma nite­liğini kazanmıştır.

Halit Ziya Uşaklıgil (1866–1945)
Halit Ziya, edebiyatımızda nesil’ türlerinin gelişmesinde önemli katkısı olan sanatçılarımızdandır.
Fransız edebiyatından şiir, hikâye vb. türlerde birçok çeviriler yapan; roman, hikâye, anı türlerinde eserleri olan Halit Ziya’nın en başarılı yanı, Türk edebiyatına kazandırdığı hikâye ve romanlarıdır.
Halit Ziya’nın hikâye ve romanlarında teknik bakımdan tam bir kusursuzluk dikkati çeker.
Realist bir yöntemle, gözleme dayalı olarak yazdığı eserlerinde insan-çevre ilişkisi çok başarılıdır. Yazar, kişilerin iç dünyası ile yaşadıkları çevre arasında çok sıkı bir bağlantı kurar.
Bütün Edebiyat-ı Cedideciler gibi Halit Ziya’nın da dili ağır, anlatımı süslü ve sanatlıdır.
Halit Ziya’nın yabancı sözcüklerle dolu, uzun tamlamaların, sanatlı söyleşilerin yer aldığı bir anlatımı vardır.

I.Dönemin Bağımsız İsimleri
Edebiyat-ı Cedide hareketinin ortaya çıktığı yıllarda yetişmiş, ancak bu topluluğun görüşlerine katılmamış bazı sanatçılar vardır. Bu sanatçılar bağımsız olarak kalmışlar, kendi1erine özgü bir anlayışla eserler vermişlerdir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim, Edebiyat-t Cedide döneminin dışında kalmış sanatçılardan en önemlileridir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar (l864~1944)
Çağdaşları Edebiyat-ı Cedide sanatçıları gibi realist eserler yazan Hüseyin Rahmi; Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı popüler, halka dönük roman anlayışını devam ettirdi. Konularını halkın her gün iç içe olduğu, her tür olaydan aldı.
Hüseyin Rahmi, eserlerinde toplumun aksak, gülünç yönlerini yansıttı Bâtıl inançları, gelenekleri, görenekleri anlattı. Eserlerinde ince bir mizah dikkati çeker. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın çok okunmasının ve sevilmesinin nedeni halkı anlatan, onlara seslenen konularından; sade, açık, yalın, mizahı anlatımından kaynaklanır.
Verimli bir yazar olan Hüseyin Rahmi’nin, çok sayıdaki romanlarından bazıları şunlardır:
Gulyabani, Şık. Mürebbiye, Nimetşinas, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç

FECR-İ ATİ TOPLULUGU
Servet-i Fünûn edebiyatının devamı niteliğinde olan Fecr-i Ati topluluğu, 1909 yılında or­taya çıktı. Geleceğin güneşi anlamına gelen Fecr-i Ati topluluğu görüşlerini bir bildiri ile 24 Şubat 1910’da edebiyat dünyasına duyurdu. Ancak bu topluluk, içinde bulundukları olumsuz koşullar nedeniyle fazla bir varlık gösteremeden dağıldı.

Fecr-i Ati Topluluğu (1909–1912)
a) Genel Özellikler:
Edebiyat-ı Cedideciler gibi "Sanat için sanat" görüşünü benimseyen Fecr-i Ati topluluğu, edebiyat ve sanatla ilgili görüşlerini ve düşüncelerini 24 Şubat-1910’da Servet-i Fünûn dergisinde bir bildiri ile açıkladılar. Bu açıklama edebiyatımızdaki ilk bildiridir.
Sanat ve edebiyat sevgisiyle kurulan Fecr-i Ati topluluğu, edebiyatı araç değil, amaç ola­rak gördü, şiirde güzellik kavramını ön plana çıkardı, ağır bir dille, doğal olmayan süslü bir anlatımla eserler verdi.
Edebiyatımıza yeni bir şeyler getiremeyen ve güçlü eserler veremeyen Fecr-i Ati topluluğu büyük bir varlık gösteremeden 1912 yılında dağıldı.
Fecr-i Ati topluluğunun en güçlü ismi, edebiyatımızın önde gelen şairlerinden Ahmet Haşim’dir.
b) Ahmet Haşim
Çeşitli türlerde eser veren Ahmet Haşim’in asıl sanatçı kişiliği şiirlerinde kendini gösterir. Ahmet Haşim "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" adlı yazısında şiir ile ilgili görüşlerini anlatır. Bu yazıyı okuduktan sonra Onun şiirlerini anlamanız daha kolay olur.

Aşağıda örnek vereceğimiz "Merdiven" şiiri, Ahmet Haşim’in çok okunan ve sevilen şiirlerindendir.

MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bü1büller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lîsân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Ahmet Haşim

Kelimeler:
arz: Yeryüzü
lîsân-ı hafî: Gizli dil
muttasıl: Durmadan, devamlı

Açıklamalar:
"Merdiven" şiirinde Ahmet Haşim, duygulanın çeşitli sembollerle dile getirmiştir. Şiirde yer alan" güneş renkli yapraklar", "sararan sular", "yüzün perde perde solması", "ka­nayan güller", "kanlı bülbüller", "yanan sular" birer semboldür.
Birinci bölümde, hayat merdivenlerini ağır ağır çıkan kişilerin geride bir yığın anı bıraktıklarını ve hayatın sonuna yaklaşmanın verdiği karamsarlıkla gökyüzüne umutsuzlukla baktıklarını anlatılmaktadır.
Daha sonraki bölümlerde ise hayatın akşamını yaşayan, yani ömürlerinin sonuna gelen in­sanların karamsarlığı verilerek, tabiatın da onlarla derin bir hüzne büründüğü dile getirilmektedir.
Görüldüğü gibi şiirde "Sembolizm" de olduğu gibi ince, derin duygular; belirsiz ve kapalı bir anlam, mecazlar ve yeni söyleyiş biçimleri dikkati çekmektedir. Ayrıca ahenk sözcüklerin ve cümlelerin söylenişleriyle yaratılmıştır. Anlatım liriktir.

Ahmet Haşim (1884–1933)
Edebiyatımızda daha çok şiirleri ile tanınan Ahmet Haşim; gezi, söyleşi, fıkra türlerinde de eserler vererek usta bir nesir yazarı olduğunu da kanıtlamıştır.
Ahmet Haşim, Sembolist Fransız şairlerinin etkisinde kalarak duygusal, gizli, kapalı bir anlatımla şiirler yazmıştır. Şiirlerinde düşünceden çok duyguya önem vermiş; güzelliliği anlamın açıklığında değil, kapalılığında aramıştır. Şairin bir diğer özelliği benzetmelerin, sembollerin ahen­gine kapılarak kendine özgü bir dil yaratmasıdır.

belgesi-901

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin