Sular Ülkesinde Susuz Kalmayalım

 Canlı hayatın başlangıcı olan su, bütün hayati faaliyetlerinin yürütülmesin de temel ana maddedir. Suyla başlayan hayat, gerekli önem verilmediğinden dolayı kirlenen çevrenin meydana getireceği iklim değişikliği ve bu değişime bağlı olarak da su kullanılamaz hale gelecek. Suyun doğal döngüsü bozulacak. Kirlenen ve azalan bu kaynaklardan dolayı hayat ciddi manada büyük olumsuzluklarla karşı karşıya gelecektir. Canlı hayatı başlatan su artık hayatın kendisi olmuştur. Tarihin derinliklerine baktığımızda hemen hemen bütün medeniyetlerin su kenarında kurulduğunu görüyoruz ve su bütün bu medeniyetlerin en hayati unsurlarından biri ola gelmiştir. Bu böylede devam edecektir. Hayatın kendisi olan su aynı zamanda hayata hayat da kattı. Şiir, türkü, roman, ve hikayelerin yazılmasında da her zaman ilham kaynağı olmuştur. Tarih de veya günümüzde hangi medeniyete, hangi kültüre bakacaksanız bakın sudan ilham almayan, suyla ilgili duygu ve düşünceler dile getirmeyen yapıtın olmadığı kültür yok gibidir. En basit misaliyle kendi kültürümüze baktığımızda su ile ilgili yazılan en önemli eserlerin başında büyük divan şairimiz Fuzuli’nin yazmış olduğu su kasidesi gelir. Ayrıca Kültür tarihimizde yapılan çeşmeler, sebiller, hamamlarda birer sanat şaheseri özelliğini taşımaktadır. Buna birde su yüzüne yapılan ebruyu da ekleyince… Medeniyetlere hayat veren su, bu gün medeniyetlerin sağladığı gelişmelerden dolayı suyun kendisini büyük bir şekilde tehdit ediyor. Dünya ekonomisinin doğal hammadde kaynaklarına olan doyumsuzluğu, insanların sınırsız istek ve arzularına ulaşma çabaları çevrenin iklimsel süreçlerinden gitgide daha fazla etkilenmesine neden olmaktadır. Bu da bizim, bütün atıklarımızı, kirimizi ayıplarımızı aziz olan suya gömmemize neden olmakta. Sabır taşı gibi sabır eden bu kutsal varlık sabrın son noktasında çatlarsa korkarım ki bu sefer o bizi gömecek. Her ne kadar dünyanın dörtte üçü suyla kaplı olsa da yine de kullanacağımız tatlı su kısıtlıdır. Bu suyun yüzde 97 sini tuzlu sular oluştururken, sadece yüzde 3 tatlı su dur. Ve bu tatlı suyun onda dokuzu kutuplar ve buzullarla bağlantılıdır. İşte bu durumu kulak ardı eden insanlar bu suyu daha da kısıtlı hale getirmektedir. Aşırı tüketim kültürü, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler de insanların hayvanlarını kelleşmiş meralarda otlatmalarını, tarım alanlarını elde etmek için ormanların yok edilmesine ve suyun oldukça dengesiz kullanılmasına neden oluyor. Oysa ormanlar bir bölgede ki suyun geleceği için bir garantidir. Bol ormanların mevcut olduğu Kuzey Amerika da kişi başına günde beş yüz litre su düşerken, Texas veya Delhi bölgesindekiler aynı olanağa sahip değiller. Tarih de yaşanan su krizleri eskiden, belli bölgelerle sınırlı kalıyordu. Ama şimdi bu krizler küresel bir boyut kazandı. Değişik sebeplerden dolayı gittikçe azalan su miktarı, su fiyatlarının artmasını ve bundan dolayı suyun ekonomik değerini bulunduğu bilincini de ortaya çıkarmıştır. Durum böyle olunca suyu kendisine yetmeyen şehirler, komşu şehirlerin, ülkelerde komşu yada başka bölgelerin su kaynaklarından yararlanmayı gündemine alırlar. Buna benzer durumlar ileriki yıllarda daha da artacaktır. BM çevre programı UNEP Başkanı Klaus Topfer 21.yy su savaşları dönemine doğru yol aldığını söylüyor. Su savaşları özellikle su ihtiyacını Nil, Dicle ve Okavango’dan karşılayan yakın doğu ve Afrika da filizlenmektedir. Her Yıl Yaklaşık Olarak 5 milyon insan temiz suyla ilgili hastalıktan ölmektedir. Zaten böyle giderse 2025 yılında dünya nüfusunun 3 de biri su sıkıntısı çekecektir. Çünkü iklim değişikliği, suyun var olma şartlarını da değiştirerek su döngüsünü şiddetlendirecek. Yükselen sıcaklıklar havanın su tutma kapasitesini artıracak. Böylece kurak bölgelerdeki karalardan daha çok su buharlaşacak. Ancak yağmur arkasında nereye yağarsa su çok şiddetle patlayarak yeryüzüne düşüp sel ve benzeri doğal felaketler oluşturacaktır. Üç tarafı denizlerle kaplı olan Türkiye cenneti, doğal güzelliğiyle, kaynaklarıyla tarihte bütün devletlerin dikkatini üstüne çekmiş ve bundan dolayı da çok istilalara uğramıştır. Doğal güzellikleriyle, bol ve soğuk sularıyla ilham kaynağı olmadığı yazar, şair ve ozanlarımız hemen hemen yoktur. Billur ırmakları var. Buzdan kaynakları var. Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu. Dizelerinde de dile getirildiği gibi Anadolu’muzu şair, yazar ve ozanlarımızın dile getirdikleriyle anlatmaya çalışsak herhalde ne kadar zor olacağını ancak anlayabilir. Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü durumundadır. Ayrıca Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’ya yakınlığı bakımından da stratejik bir öneme sahiptir. Ayrıca su bakımından sıkıntılı olan güneyimizde bizim politik önemimizi artırmaktadır. Bütün bunlara rağmen hiç vakit kaybetmeden suyun ülkemizin ileriki yıllarda gelişimi için, politikaları için diğer devletlerden önce faaliyetlere başlamamız gerekmektedir. Ve uluslar arası platformda bunu gündeme getirmeliyiz. Türkiye gibi gelişmekte ola bir ülke olarak gelecekte diğer medeniyetlere, atalarımız gibi üstünlük sağlamak istiyorsak, her yönüyle zengin doğal kaynaklara sahip sular dünyası ülkemizin sularını korumak için şunları yapmalıyız. · Su birimlerinde çalışan uzmanlarımız, mühendislerimiz, bilim adamlarımız, ülkemizin yerüstü sularının ne kadar miktarda olduğunu tespit edip bu bilgileri güncellemeleri gerekir. · Ülkemizde su alanları zaman ve mekan olarak birbirinden farklı dağılımlar gösterdiğinden bunu sayısal olarak tespit edip, doğal afet durumunda bu alanlardan istifade etmeliyiz. · Bilinçsizce açılan kuyulardan, tüketilen sulardan dolayı yeraltı su artezyenlerimizde giderek azalmalar olmaktadır. Bu faaliyetleri azaltmak hatta durdurmak amacıyla caydırıcı kanunlar çıkarılmalı. · Karadeniz’den ve Akdeniz’den gelen nemli hava kütleleri Karadeniz ve Toros dağlarının yamaçlarına yağış bırakarak bir nevi kuru olarak İç Anadolu’ya geçer. Bundan dolayı denize akan bu nehirlerimizin yönlerini İç Anadolu’ya çevirerek yeraltı sularımızı zenginleştirmeliyiz. · Tarımda suyun verimini arttırmalıyız. Salma kullanma suyu terk edip, yağmurlama ve damlama metotlarını kullanmalıyız. · İklim kaynaklarından, Küresel Isınmadan dolayı yüzeysel sularımızda zaman zaman azalmalar olabilmekte. Bu durumu yeraltı sularla takviye etmeliyiz. Bunu yaparken de çok bilinçli ve uzmanlardan istifade ederek yapılmalı. · Suyun eğitimine önem verilmelidir. Bu eğitim öğrenimin her kademesinde yer alarak, yetişecek elamanlar ileri ki yaşamlarında aldıkları bu eğitimi hayata uygulayabilmeli. · Yetişecek elemanlar ve uzmanlarla devletin her kademesi arasında bir koordinasyon oluşturması lazım. · Her şeyi devletten bekleme mantığı artık tarih odluna göre, halkı bu konuda daha bilinçli hale getirmeye çalışmalı ve bu konuda konferanslar verilip seminer v.b. gibi etkinlikler düzenlenmelidir. · Kadın ve kızları uzak mesafelerden su taşımaktan kurtarmalı, tüm insanlara temiz ve emin su sağlayarak Türkiye’de ve dünyada temiz suyun azlığından dolayı meydana gelecek hastalıkları önlemek gerekir. · Her şeyden en önemlisi de sahip olduğumuz bu nimetin kıymetini mutlaka ve mutlaka bilmeli, bu nimetin gelecekteki değerini bilerek öylece değerlendirmeliyiz. Üç tarafı denizlerle çevrili, zengin akarsularla ve göllere sahip, su vakfı başkanı Prof. Dr. Zekai Şen’in de dediği gibi kişi başına 1700 metreküp suyun düştüğü bu sular ülkesindeki sulara sahip çıkmalıyız. Deniz seviyesinde 250 metre yükseklikteki Mekke’de bulunan ve kaynağını yine deniz seviyesinden 2000 metre yükseklikteki Taif’ten alan Zemzem suyunun değeri Müslümanlar için nasıl kutsalsa Türkiye’deki sularda komşu ülkeleri için o kadar değerlidir. Hem kendimiz için hem komşularımız için artık yarınları beklemeden bu günden yarınlarda susuz kalmamak için çalışmalıyız. Ne mutlu bize ki yarınları bir damla suya muhtaç bırakmamaya çalışacağız.

belgesi-2375

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin