Doğu’da İngilizler

İngilizler Asya’da çevirdikleri dolaplar için en çok yararlı olabilecek kimseleri, bir insan deposu olan Anadolu’nun Doğu bölgesinden sağladılar. İngilizler de, milliyetçiler de en iyi ve savaşçı askerlerini burada buldular.

 

1919 yılında ”Times” gazetesinin Anadolu muhabiri, ”Doğu’da Kürtler, Batı’da Yunanlılar” diye yazıyor ve şöyle devam ediyordu: ”İşte, İngiltere’deki emperyalist parti hükûmetinin, Türkiye’yi İngiliz egemenliğini kabul edinceye kadar sıkmakta olduğu kıskacın iki ucu.”

 

Savaşta Kürtler, Türk subaylarıyla anlaşamadıkları için orduyu terk edip köylerine dönmüşler, 1915’ten beri de, tek bir süvari bile orduya katılmamıştı. Bununla beraber, Türklerin canını sıkan bu olay, Rusların ilerlemesi ve onu izleyen tahriplerle dengelenmiş oldu. 1917 yılında ise Bağdat düştü. Kürt sorunu da İngilizlerin dikkatini çektiğinden bunlarla temas kurdular. Aralık ayında, İngilizler buralara geldiler ve düzeni tesis ettiler. Halk da bundan memnun kaldı; İngiliz himayesi pek o kadar ağır değil gibi görünüyordu; bazı kimselerin bağımsızlık arzularına da ilişilmedi. Ama bir müddet sonra, memleketlerinin gerçek bir askerî istilâya uğradığını, ellerinde ve avuçlarında ne varsa İngilizler tarafından alındığını görünce olaylar kötüye dönüştü. Geçici olarak bir süre için İngilizler yerlerini Türklere bırakmak zorunda kaldılar: Zaten buradaki ahali savunma sanatını çok iyi biliyorlardı.

 

İngiliz askerî ve siyasî faaliyeti, burada bozguna uğradı ve bu ciddî durumun Asya Müslümanları üzerinde büyük yankıları oldu.

 

Türklerle mütareke imzalandıktan hemen sonra İngilizler buna bir cevap olarak Musul’u işgal ettiler.

 

Bu sırada, Doğu rüyasından sarhoş olan İngiltere, İran’ın ve Mezopotamya’nın da hâkimi olduğuna inanmış, bu toprakları ilhak etmeye hazırlanıyordu. Bağdat, içine Anadolu’yu da alacak olan bu büyük imparatorluğun merkezi olacak, geriye yarı bağımsız ve ileride İngiliz ağının içine düşmeye namzet birkaç adacık kalacaktı. Kafkasya’daki küçük Ermenistan Cumhuriyeti, Kürdistan dağları, soluğu tükenmiş bir Türkiye. Hicaz, Şam ve Suriye Araplarına zayıf muhtariyetler verilecek, bunlar ileride bu büyük topluluğun cazibesine kapılmaktan kendilerini alamayacaklardı. Geriye kalan tek rakip kimdi acaba? Fransa. 1916’da yapılan Sykes-Picot gizli anlaşması emperyalist İngilizleri çok kızdırmış, ”Musul üzerindeki isteklerimiz” ise o derece canlarını sıkmıştı ki, Suriye ile ilgili taleplerimizi de öğrenince İngiliz sivil servisi küplere bindi. Böylece, Doğu’nun politik ve kültürel bir nüfuz tesis etmek istediğimiz her ülkesinde İngilizlerle kendimizi savaş halinde bulduk.

 

Musul’da eserlerimiz, Dominicains rahipleri tarafından çok iyi bir biçimde idare edilen okullarımız bulunuyordu. Öğretmekte, hüner ve incelik göstermekte çok tecrübe sahibi olan bu insanlar halkın sevgisini kazanmışlardı. Onlar memleketin her yanında rehbersiz, silâhsız rahatça dolaşabiliyorlar ve kendilerini savunmak endişesi içindeki İngiliz subaylarına rastladıkları zaman onlara gülüyorlardı. Bu adamlar Fransa’yı Doğu’da bazı taktik yanlışlar yaptığından ve olaylara müdahale etmeyerek sadece sessiz bir tanık olarak kalmasından dolayı affetmiyorlardı.

 

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin