Kocaeli Kandıra

KOCAELİ   KANDIRA

Kocaeli’ne ( İzmit ) 45 km uzaklıkta bulunan KANDIRA Karadeniz sahilinde şirin bir Turizm bölgesidir.Sakarya’ya bağlı Kaynarca ilçesi ile İstanbul Şileye bağlı Ağva beldesinin sınır komşusu olan KANDIRA mavinin ve yeşilin iç içe olduğu benzersiz güzellikte bir yer. Kandıra,  temiz sahilleri nedeniyle yaz aylarında turizm faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir ilçedir. Yaz aylarında oldukça hareketli olan ilçe Kocaeli Üniversitesi Kandıra meslek yüksek okulunun açılması ile kış ayların dada bir hayli hareket kazanmıştır.Bizanslılar zamanında  ilçeye santral anlamına gelen "Kentri" adı verilmiştir. İlçeye bu ismin verilmesinin sebebi, ilçenin Üsküdar ile Tarsus arasında gece yapılan bir haberleşme sisteminin bir santrali niteliği taşımasıdır.Kerpe Bitinya Krallığının ardından Roma Bizans  ve Ceneviz gemilerinin uğrağı haline gelmiştir. Osmanlı döneminde İstanbul’un ihtiyaçlarından odun kömürü, tomruk ve tahtanın bir kısmıda Kerpe’den ulaştırılmıştır. Kandıra Orhan Bey zamanında 1308-1317 tarihleri arasında Kocaeli fatihi adıyla anılan Akçakoca Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.1868 yılından önce Kandıra, Üsküdar kazasına bağlı bir nahiyeydi. Kaza olunca Bağımsız İzmit Sancağına bağlandı.Milli mücadele içinde de aktif rol alan Kandıra Kurtuluş Savaşı sırasında da işgallere maruz kalmıştır. 1918’de İngilizlerin, 1920’li yıllarda Yunanlıların işgallerini yaşayan ilçe, bir dizi Rum, Ermeni, Abaza, Çerkez çetelerinin saldırılarına maruz kaldı. Bu dönemde Kuva-i Milliye ve Atatürk’e gerekli desteği veren Kandıra, Milli Mücadele yıllarında da üzerine düşen onurlu görevi en iyi şekilde yerine getirmiştir. Bölgenin en yüksek tepesi Babadağı (400 m.) halk arasında Baba tepesi olarak adlandırılan dağdır. İlçenin en önemli akarsuları Sarısu, Seyrek ve Kumcağız dereleridir. İlçede Pınarlı köyünde tabii göl, Karaağaç ve Kaynarca ilçesinin Arifağa köyleri arasında Kamış gölü, Ütük’te bir gölet, ayrıca Ahmethacılar ile Kaymas Erikli köyleri arasında Toramanlar göleti vardır. Yılda ortalama 900-1000 mm. civarında yağış alan ilçede tabii bitki örtüsünü gür ormanlar oluşturur. Ayrıca Babadağ Tepesinde Kocaeli fatihi Akçakoca’nın anıtmezarı bulunmaktadır. Yöreye özgü Kandıra bezi dokuma tezgahlarında dokunur ve peçete, köşe yastığı, masa örtüsü v.b. işler eski Türk motifleri ile işlenerek beğeniye sunulmaktadır. Hindi ve yoğurdu ile haklı bir üne kavuşan Kandıra meşhur süsleme taşlarıyla da ayrıca çok iyi tanınmaktadır.

KANDIRA YOGURDU

Kandıra yoğurdu ve peyniri. Manda sütü ile yapılan yoğurt, katı kıvamı ve ferahlık veren tadı ile hak ettiği üne sahiptir. Ancak manda üretiminin gerilemesi, sebeplerinin araştırması ve sayısal olarak arttırılması için proje çalışmaları sürmektedir. Karaağaç, kurtyeri ve araman köylerinde süt ve süt ürünlerini değerlendiren mandıralılar bulunmaktadır. Peynirimiz de ise daha çok çeşit vardır. Manda, inek, keçi ve koyun sütünden ya da karışık olarak yapılan yöremize has peynirimizi de yine semt pazarımızdan bulabilir ve alışverişinizi yaparken sıcak ve cana yakın insanlarımızla da samimi bir sohbete girdiğinizin farkına bile varamazsınız.

 

KANDIRA   HİNDİSİ

 

Orijinal adı “Amerikan Bronzu” olan siyah renkli hindi ilçemizle adını bütünleştirip “Kandıra Hindisi” olarak anılmaktadır. 1979 yılında açılan hindi üretim istasyonu 2002 yılında kapatılmış ve Kandıra’da hindi üretimi köylerimizde bazı vatandaşlarımızın gayretiyle az miktarlarda da olsa devam etmektedir.

KANDIRA BEZİ VE KETEN

 

“Kandıra bezi”nin öyküsü keten bitkisinin ekimi ile başlar. Keten, sonbaharda ya da ilkbaharda ekilen, tohumu ve lifi için yetiştirilen yıllık bir bitkidir. Tohumundan beziryağı yapılan ketenin lifi de Kandıra Bezi yapımında kullanılmaktadır. Rengi sarımtırak, beyaz ve esmer olan keten lifi, bitkinin sap ve gövdesini oluşturur.

 

Keten bitkisinde dışta görülen kabuk tabakasının iç kısımlarında, odunsu hücreler arasında, demetler halinde lif hücreleri vardır. Bu lif hücreleri demetleri birbirine ve kabuktaki diğer dokulara pektin denilen bir maddeyle bağlıdır. Olgunluğa erişen keten bitkisinin hasadı, kesilmeden topraktan elle yolunarak yapılır. Kökler bir tarafa saplar bir tarafa olmak üzere demetler haline getirilir. Tarlada kurumaya bırakılan keten, üzerindeki yapraklar kuruyup döküldükten sonra, yine tarlada birbirine çatılarak, beş ile yedi gün süreyle kuruma işlemi devam ettirilir. Bu bekleme süresi sonunda kendi saplarıyla bağlanarak oluşturulan keten demetleri harmana getirilerek sırayla serilip kurumaya bırakılır. Tohumlarından ayırmak için yivi denilen silindir şeklindeki taş bir aletle ve öküzler yardımı ile üzerinden geçilir. Keten liflerinin yapışık olduğu dokulardan ayırmak için derede ıslatılarak çürütme işlemi uygulanır. Yedi gün bekletilen lifler, dereden çıkartıldığında yabancı maddelerden uzaklaştırılmış olur. Harmana getirilen keten demetleri kurutularak tokmak denilen odundan yapılmış bir aletle dövülür. Dövme işlemiyle keten bitkisinin içindeki odunsu parçaların kırılması sağlanır. Sonrasında keten demetleri tutamlanarak (bir avuç içerisine sığacak kadar) mengenez denilen aletten geçirilir. Mengenez’de keten lifinin içindeki odunsu parçalar temizleninceye kadar işlem yapılır. Bu odunsu parçalara keçin denir. Mengenezden çıkan keten lifleri yivi tarağı denilen tarakla taranır ve iki parça halinde birbirine dolanarak burmalar oluşturulur. Tokmakla dövülen burmaların yumuşaması sağlanarak tekrar yivi tarağı ile taranır. Taranan lifler çıkrık yardımı ile büküm verilerek iplik haline getirildikten sonra ılgıdır denilen çatal bir sopaya dolanarak çile haline getirilir.

Çileler kül ile 4-5 saat kazanlarda kaynatılarak ipliğin beyazlaması sağlanır. Kaynatılma sonra kurumaya bırakılan çilelere ipliklerin tüylenmesini önlemek ve dokumada kolaylık sağlamak için çiriş yada haşıllama denilen işlemler yapılır. Bu işlem sırasında düğümlenip karışan iplikleri ayırmak için çileler, kelebe denilen tahtadan yapılmış aletlere geçirilir. Ilgıdır yardımı kelebedeki ipler, zincir atılarak kazıklardan toplanır. Yücüler ve taraktan geçirilerek düzen denilen el tezgahına yerleştirilir. Kumaşın boyuna olan ipliklerine çözgü ipliği, enine olan ipliklerine atkı ipliği denir. Bu uzun ve kademeli süreç sonunda yapılan iplikler Kandıra Bezi’nin çözgü ipliğini, pamuk ipliği ise atkı ipliklerini oluşturur.

Keten iplerinin ekiminden itibaren yapılan bu zor ve meşakkatli işlemlerden sonra kumaşın dokunması işlemi de kendine özgü ve zordur. Dokuma tezgahında dokunan kumaşın sıklaşmasını ve ipliklerin üzerindeki çirişi (Haşıl) gidermek için kumaş dokunduktan sonra yıkanır. Bütün bu işlemlerden sonra el emeği ile dokunan bu kumaşlar gerek tekstilde, gerekse el işlemelerinde kullanıma hazır hale gelmiştir.

Kandıra’daki keten dokumaları, ipliğinin özelliğine göre temelde kalın ve ince olmak üzere ikiye ayrılır. Kalın dokumalar, Çöp-kıtık ipi dokumalarıdır ve dokumalardan çuval, yaygı bezi gibi ürünler  elde edilir. İnce bez dokumalarının ipliklerine, desenlerine ve karıştırıldığı diğer dokuma ipliği cinslerine göre farklı çeşitleri vardır. Bunlar;  yalıngat, çezme, üskülü-idare, kirli dudu  gibi adlar alır.

 

   Kandıra bezi, kundak bezinden, kefen bezine kadar hayatın tamamında kullanılan bir üründür. Bu kumaştan gömlek, iç çamaşırı, hırka, gelinlik, elbise, şalvar, yatak-yorgan çarşafı, yastık kılıfı, sedir örtüleri, masa ve minder örtüleri, perdeler, kilimler, sofra puğları gibi ürünler yapılır.  Ketenden dokunarak yapılan Kandıra Bezinin diğer bir özelliği ise çeşitli ip ve sim kullanılarak üzerine yapılan işlemelerdir.

Günümüzde Kandıra ve yakın köylerde keten ekimi az da olsa devam etmektedir. Diğer yandan önceden dokunmuş sandıklarda saklanan bezler artık gün yüzüne çıkmış, modern hayatın getirdiği bir çok üründe keten bezleri malzeme olarak kullanılmaya başlanmıştır. Meslek Liseleri el sanatları bölümlerinde Kandıra Bezinden el işlemeleri yapılarak çıkan ürünler sergilenmektedir.

belgesi-2282

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin