Ah Mülakatlar Vay Mülakatlar

Ah Mülakatlar Vah Mülakatlar



Böyle bir başlıktan sonra “Ne olacak bu insanlar?” diye soracağım.
Abarttığımı düşüneceksiniz.
Tabii ki yanılacaksınız. Çünkü biraz sonra sizden gelen canlı kanlı mülakat örneklerini görünce, siz de ne diyeceğinizi şaşıracaksınız.
Bu ayın forum konusu mülakatlardı. Aman, iyi ki seçmişiz. Resmen yağdı. Yağdırdınız. He zaman olduğu gibi ne yapacağım, ben ne diyeceğim Yaprak Abla yardım, biraz yardım eder misiniz vaziyetinde olanlar… Güleyim mi ağlayayım mı, ne yapacağımı şaşırtan anekdotlar… Ama ortaya bir insan kaynakları manzarası çıktı.
 
İnsan kaynakları departmanlarının en önemli süreçlerinden biri, işe yeni alınacak elamanların seçimidir. Her firmanın bu konuya layıkıyla yaklaştığını söylemek mümkün değil. Zaten aşağıdaki anekdot ya da sorulardan da göreceksiniz. Nedense insan kaynakları hiyerarşisinde büyüdükçe mülakatlara girme katsayınız düşer. Çünkü böyle sıradan durumlarla ilgilenmeniz doğru olmaz. Niye ve kime zaman harcayacaksınız…


İnsan kaynakları yöneticileri büyüdükçe, işe alımlar zaten işe yeni alınmış olanların eline bırakılınca, ortaya aşağıdaki traji komik görüntüler çıkar. Bu bir diyet. Tecrübesi sınırlı insan kaynakları elemanlarının eline, aralarında belki kötü, ama belki de gerçekten iyi olduğu varsayılan elemanları verirsiniz. Sonra da neden iyilerle çalışamıyoruz dersiniz.


Her zaman böyle mi olur? Tabii ki değil. Profesyonel hayatım boyunca, hala mülakatlara girdiğini söyleyen çok az yöneticiyle karşılaştım. Tabii ki üst düzey yöneticilerin her mülakata girmeleri mümkün değil, ama her an ve hepsine giriyormuş havası yaratmaları zor değil… Değil ve aynı oranda önemli.


Bir şirketin en önemli yatırımı insan deyip duruyoruz. Peki bunu ne kadar içten söylüyoruz. İşe alırken çalakalem yapılan mülakatlarla ne başkasının geleceğini ne de şirketin geleceğini planlamak mümkün değil.


Diğer taraftan yıllardır pek değişmeyen bir başka gerçek de bizim kültürümüzle ilgili olsa gerek. Aşağıda da göreceksiniz, biz meraklı bir milletiz. Karşımıza oturanın her türlü haliyle ilgileniriz. Boş bırakmayız. Evli mi değil mi, evlenmeyi düşünür mü, ikinci bir çocuk daha planlıyor mu…


Gülmeyin lütfen, doğru! Bu soruları başka ülkelerde sorsanız, sizi topa tutarlar. Dava açmaya kadar varabilir. Ama bizde durum yalnızca sorulanın, ki çoğu zaman bir kadındır, yüzünün kızarmasıyla sınırlı kalır.


Aşağıda her zaman olduğu gibi bu mülakatlara ilişkin benim görüşlerimi de bulacağınız sorular var. Ama yine pek çok kez olduğu gibi önce sizi konuşturmak istedim.
Sizinkiler pek komik…
Hadi okuyun da gülün kendi halinize;
 
“Ben 7 yıl bir bankada çalıştım. Şu an işsizim. Bugüne kadar birkaç bankanın mülakatına katıldım. Bu mülakatlarda bugüne kadar ne iş yaptığım, ne mezunu olduğum, İstanbul’daki kiralar, eşimin İstanbul’a tayin olup olamayacağı gibi günlük konularda karşılıklı konuşmalar yapıyoruz. Ama sonuç hep sıfır. Değişik bir şey sormuyorlar. Geçenlerde X finans kurumuna görüşmeye çağırdılar, gittim. Görüştüm, ‘1 hafta sonra cevap veririz’ dediler. Sonuç sıfır. Merak ettim, ‘ben niye başarısız oluyorum’ diye ve görüştüğüm müdürün yanına gidip sordum. Bana; ‘Biz 12 yıllık tecrübe arıyoruz o yüzden’ dedi. Ama verdikleri ilanda 2 yıllık tecrübe şartı vardı. Sonra öğrendim ki, görüşmede içeri girdiğim zaman ‘Merhaba, nasılsınız’ diye söze başlamıştım. Bu olumsuz bir unsurmuş. Bence mülakat falan hepsi hikaye.”


“Sivas’ta Sağlık Müdürlüğü’nün yazılı sınavını birinci olarak kazanmış ve mülakata girmiştim. Herkese 3-5 soru sordular. Bana 13 soru soruldu. 13. soru ‘Havada uçar, iki kanadı vardır, metalden yapılır. Bu nedir? idi. “Ben bunun uçak olduğunu bileceğim ama F16 olduğunu bilmediğim için beni eleyeceksiniz” dedim. Nitekim öyle oldu ve elendim. Sivas’ta Sağlık Müdürlüğü’nün sınavını 1. olarak kazanıp kazanmadığımı da araştırabilirsiniz ve 1. olarak kazandığım sınavdan F 16 olduğunu bilmediğim için elendiğimi de.”


“Öğrenciyim. İki gün önceki staj mülakatında ‘Çözüme ulaştırdığın şimdiye kadarki en zor problemin nedir?’ şeklinde bir soruyla karşılaştım. Önce şaşırdım tabii. Sonra da alakası olabileceğini düşündüğüm bir olayı anlatmaya çalıştım. Ne kadar başarılı oldum bunu mülakatın sonucu belli edecek. Sorum şu: Bu soruları nereden buluyorlar, böyle bir soru listesi varsa biz de alamaz mıyız?”


Üniversiteyi bitirdikten 2 ay sonra internet üzerinden başvurduğum bir tekstil firmasından aradılar ve mülakat yapmak istediklerini söylediler. Hangi gün ve saatte buluşacağımızı kararlaştırdık. Hani ilkler her zaman önemlidir ya, büyük heyecanla mülakata gittim. Karşımdaki tecrübesiz bir mülakatçıydı, dönüp dolaşıp aynı soruları soruyordu. Askerliğimi yapıp yapmadığımı sordu (ki bu şahıs benim yaşlardaydı ve o da askerliğini yapmamıştı). En komik olanı da arka fonda ‘Yalan’ adlı şarkının çalmasıydı. Mülakat bitti ve deneyimsizliğim yüzünden kabul edilmedim ama hala hatırladıkça gülümserim. İlk deneyim ve ‘Yalan, başkası yalan, dünyada ölümden başkası yalan’…”

Dayanamayıp Yanıtlamaya Başlıyorum

ABD’de CV’lerinize fotoğraf koymazsınız. Kaç yaşında olduğunuz, evli ya da bekar olup olmadığınız sorulmaz. Karşınızdaki adaya kilosunu ima edecek sorular yöneltemezsiniz. Biliyorsunuz bu ülkede obezite başa bela. Ama herkese eşit şans verme ilkesi söz konusu. Diyelim bir bölüme birini aday göstermek istiyorsunuz. O kadar kolay değil. Ben yaptım oldu, ben istedim yerleştirdim yaklaşımı olmuyor. O pozisyon için gazeteye ilan vermeniz ve olası başvuruları beklemeniz gerek. Gelen başvuruları sınayıp kendi adayınızı da onların içine koymalısınız.
Oysa biz evli, bekar falan gibi soruları değil, insanların ikinci bebeklerine varana kadar neler soruyoruz neler…


“Oğlumun doğumu nedeniyle 2000 yılında işimi bıraktım. 1,5 yıldır da iş arıyorum. Başka çocuk düşünmüyorum. Bir yıl kadar önceki bir mülakatta ‘Eee ikinci çocuk olunca da işi bırakacak mısınız?’ diye bir soru geldi, şaşırıp kaldım. Ben mi çok hazırlıksızdım bilmem ama, bayağı şok etkisi yaptı. Acaba başvuru yaparken başka çocuk doğurmayı düşünmediğimi belirtmeli miyim? Ya da bir daha böyle bir soru olursa, bunun özel ve cinsel hayatıma müdahale olduğunu belirtmem işe alınma şansımı ortadan kaldırır mı…”

Sanırım bu soruya ne yanıt verirseniz verin, eleneceksiniz. Acaba o sırada kendinize hakim olup ‘Sizde kaç çocuk var’ diyebilir miydiniz?… ‘Ben evli değilim’ derse, o zaman ‘Ah ne yazık’ diye karşılık verebilir miydiniz… Ya da karşınızdaki olur da ‘Benim de bir tane var’ derse, ‘İkinci ne zaman geliyor’ diye sorup hafif de hınzır bir gülümseme takınabilir miydiniz… ‘Beş tane var’ derse, nerenizden çıkardınız gibi  aşağılayıcı bir tutum takınabilir miydiniz? Yoksa, bunları boşverip, ‘Size ne’ mi demeliydiniz. Yoksa ‘Bu konuda ben de fikir almak istiyordum, sanırım siz doğru kişisiniz, ne dersiniz, eşimle çalışmalara başlayalım mı’ diye sormalı mıydınız… Hani yaşınız biraz geç ise içinizi geçirip, ‘Nerede, artık bizde tık yok’ mu demeliydiniz. Karşınızdakinin hınzır bir erkek mülakatçı olması halinde, acaba ona biraz göz süzüp, filmlerde gördüğünüz sahnelerden birine anında kayarak ateşli bir konuşma yapabilir miydiniz… Yoksa utancınızdan kıpkırmızı olup, ‘Lütfen bana böyle sorular sormayın’ diyerek göz yaşlarına mı boğulurdunuz. Buraya kadar kaç seçenek sunduğumu bilemiyorum. Ne derseniz deyin sanırım şansınız sıfır. Sizi işe almıyoruz. Israr etmeyin.


“Evlilikle ilgili bir şey sorduklarında hiç evlenmeyi düşünmüyorum mu demeliyim?”
Hayır sakın böyle bir şey söylemeyin. Sonra evde kalacağınız imajını yaratacaksınız.


“Hayvan olmak isterseniz hangi hayvan olmak isterdiniz? (Bana soruldu bir de siz cevaplayın)…”
Keşke karşınızdakini biraz korkutsaydınız. “Bana hakaret ettiğinizin farkında mısınız. Sizi şu an dava edebilirim. Üstlerinize bildirebilirim” gibi…
Gelelim bu güzel soruya; ben ciddi ciddi düşündüm. Halimden memnunum, olmak istediğim bir hayvan bulamadım. Hatırınız için acaba bir kuş olmak ister miyim diye düşünüyorum şimdi… Kuşlardan karga olmak istemem tabii… Hep bülbül gibi şakısam, fena mı olur… Sonra acaba yırtıcı bir kaplan olabilir miyim diye düşündüm. Zaten eğer tuttuğunuzu koparıyorsanız, bir de Türkiye’de yaşıyorsanız, kaplan çok da uzak bir hayvan değil… Hayır sıkıcı olur. Ben günün yarısını kaplan vaziyetinde geçiriyorum. Buldum… Neden düşünemedim… Deve kuşu olmak. En iyisi bu! Size de tavsiye ederim. Sokunca başınızı kuma, hangi hayvan olmak istersin diye yöneltilen soruları duymaz, böyle insanları da görmezdiniz.
Ben ama sizin kadar efendi olamayabilirdim o mülakatta. Siz ne isterdiniz diye sorardım. Tabii ki beni işe almayacakları kesin. Artık gemileri yakınca, dünyayı dar etmek de boynumun borcu olurdu…


İdeolojik Kadın

“Son gittiğim mülakatta beyefendinin bana sorduğu soruları yolluyorum size. Lütfen cevaplar konusundaki kendi önerilerinizi sunar mısınız? Beyefendi ilk önce bir kadın merkezinde çalışmamdan dolayı, benim feminist olup olmadığımı sordu. ‘Değilim’ cevabına karşılık, ideolojim olup olmadığını ve bir dernek üyeliğimin, parti bağlantımın varlığıyla ilgilenmeye başladı. Ardından, neden cinsiyetime bayan yerine kadın yazdığımı yargıladı. Bir mülakatçı olsam, kendime hangi soruyu sorarmışım vs. Ben gerekli gördüğüm şekilde soruları cevapladım ve işin gerçeği işyerinde bana saat 9:30’da randevu verip, saat 12:30’da mülakata alan bir müdürle çalışmak istemediğim için de, olayı çok dikkate almadım. Ancak başka bir yerde aynı sorularla karşılaştığımda bir uzmanın desteğinin de yanımda olması beni sevindirecek. Şimdiden teşekkürler.”
 
Keşke Kızıl Feministler Tugayı mensubu olduğunuzu söyleseydiniz. Bunun bir terör örgütü olduğunu, son eyleminizi erkek neslini tüketmek üzere dünyanın en kalabalık bölgelerinden filancada gerçekleştirdiğinizi, ama artık bu konuda sınır tanımadığınızı, tek tek de erkekleri imha etme stratejisi güttüğünüzü anlatsaydınız. Birkaç arkadaşla birlikte geldiğinizi, onların, şu an binanın değişik yerlerine konuşlanmış olduklarını ve ayağını denk almasını söyleyebilirdiniz. İdeoloji konusunda, günümüzde ideoloji kalmadığı için size bir ideoloji yakıştıramıyorum ama siz sonuna “izm” koyarak bir şeyler uyduruverseydiniz. Ama durun… sizin için bir şey buldum. İdeoloji olarak humanizm o sohbete yakışırdı. Aslında eski bir akım olduğunu, yüzyıllar boyunca bir türlü silinmediğini, ama ne yazık ki neslinin tükenmek üzere bulunduğunu söyleyebilirdiniz. Dernek üyesi olup olmadığınızı sorduğunda, kendisine Dernekler Kanunu’ndan birkaç pasaj okuyup, şimdi size soruyorum bakalım bilecek misiniz diye bir soru sorabilirdiniz. Diyelim o an elinizin altında Dernekler Kanunu’na ilişkin bir malzeme yok, (olur ya, ben de her zaman taşımıyorum yanımda…) aklınıza gelen ilk mafya babası ya da babaları için, aslında bizim dernekten iyi arkadaşım olur deseydiniz. “Bir mülakatçı olsam kendime ne sorardım?” sorusu ise müthiş. Istediğiniz fırsatı altın tepside vermiş arkadaş, hemen sorsaydınız, “Kendime, burada ne işim var?” sorusunu sormak isterdim.


Bankaya Kameraman

“Bir bankanın grup mülakatına katıldım. Sorulan soru ‘İşinizde çok başarılı olan ünlü bir kameramansınız. Yanan bir insan görürseniz ne yaparsınız?’ idi. Bu gibi bir durumda sorunun doğru yanıtından çok, grup içindeki tavır ve davranışlara mı dikkat ediliyor, yoksa sorunun doğru yanıtına mı? Eğer sorunun doğru yanıtına dikkat ediliyorsa, doğru yanıt nedir sizce? Ya da farklı bir gözlem mi yapılıyor? Teşekkür ederim.”
Mülakatçı arkadaş sanırım bankanın iştiraki olan medya grubundan oraya geçmiş, adaptasyon sürecini henüz tamamlayamamış. Biliyorsunuz, bankalarımızın hemen hepsinin bir de medya grubu var. Aklıma birkaç fikir geliyor. Bunlardan ilki, bankaya uyduramazlarsa sizi televizyonlarına kaydırabilirler. O nedenle bir kriz anında ne yapmanız gerektiğini ölçüyor. Sizin, yanan insanı kül olana kadar kameraya alırım demeniz gerekiyordu. Çünkü siz iyi bir kameramansınız. Unuttunuz mu?.. Yok üzerine su dökerim, battaniye ile sararım, onu kurtarır yetmezmiş gibi hastaneye taşırım… Ben de olsam sizi işe almam. Her şeyden önce siz işinize konsantre değilsiniz. Demek ki dikkatiniz dağınık. Önünüzden her geçene, her olaya bakıyorsunuz. Oysa yapmanız gereken bir iş var. Öyle değil mi?..


“Merhabalar… Bugüne kadar birçok mülakata katıldım. Fakat beni en çok düşündüren ve akıl erdiremediğim bir tanesi şudur; İngilizce bilgimi test etmek amacıyla mülakatı yapan bayan bana, Türkçe’ye çeviri yapmam için bir yazı vermişti. Yazı tekstil terimleriyle doluydu, ben yine de teknik terimleri çok iyi bilmediğimi vurgulayarak elimden geldiğince yazıyı sözlü olarak çevirdim. Tabii bu arada yaşadığım sıkıntıyı bana sorun! Fakat çevirimin bitmesi ile birlikte bayanın İngilizce hiç bilmediğini öğrendim. Yani boşuna çabalamıştım. O an neler hissettiğimi adlandırmakta zorlanıyorum. Ama resmen dalga geçildiğini düşünmüştüm.”
Üzülecek şey mi bulamadınız hayatta. Neden arkadaşa, “Şimdi sıra sende, hadi sen de şimdi bunu Türkçe’ye çevir” demediniz. Yani bu mülakatlarda neden nutkunuz tutuluyor anlamıyorum. Anneniz size böyle mi öğretti. Türkçe’ye çevir dedikten sonra önündeki orijinal Türkçe metni hemen kapıp, eline sizin çevirdiğiniz İngilizce’yi verecektiniz.

Bugün Git Yarın Gel

“Türkiye’nin sayılı şirketlerinden birinde 12 yıl çalıştıktan sonra, 2002 sonunda ekonomik istikrarsızlık ve ‘out sourcing’ nedeniyle ayrılmak zorunda kaldım. Yaklaşık 8 aylık bir arayış dönemi geçirdim. Ve halen yaklaşık 8 aydır memnun olmadığım bir işte çalışıyorum. Onlarca iş yeri ile görüştüm. Birçoğu her şeye olumlu gözle bakıp hatta birkaç kez mülakata çağırıp, iş teklifinde bulunmadı. İşimde başarılı olduğuma inanıyorum. Mülakatlarda başımdan geçen ilginç olay çok. En ilginci şu an çalıştığım yerden beni önce istemeyip geri gönderdiler. Hatta şirkette hisse ve söz sahibi birisi, ‘Hiç kendini geliştiremedin mi, emekli olana kadar aynı yerde çalışacağını mı sanıyordun?’ demişti. Yaklaşık 1 ay sonra bir sürü eleman deneyip memnun kalmayınca çağırdılar.”
Bulunduğunuz şirket ve kimliğinize ilişkin her şeyi yok ettim, merak etmeyin. Olur da bu kez başka şekilde sizi geri çevirirler diye. Sonra anlattıklarınızdan çıkardım ki sizin şirkette zaten adam kalmamış. Korkmanızı gerektiren bir durum yok. Siz devam edin. İyi çalışmalar.


“İş görüşmesi, iyi, büyük ve geleceği parlak bir şirkette gerçekleşiyor. 3. görüşmedeyim genel müdür ile sorun şu ‘How flexible you are?’ Ne cevap verilir ki? Esnek çalışma saatleri ve pazardaki elastikiyetten bahsettim. Ama galiba doğru cevap bu değilmiş. Adam ısrarla ‘How flexible you are?’ diye sorunca, manalı manalı altında yatan manayı anladım sanki. Ve ‘I’m not flexible in these conditions’ dedim ve çıktım.”
İşte yine yanıldınız. Olur mu böyle cevap. Vereceksiniz harbiden bir Türkçe yanıt olacak; “Ne iş olsa yaparım abi” Sonra sorun “Am I  flexible enough?..”


Allah Kurtarmış

Hikaye I: Yıl 1994. Yer İzmir.
Bilgi işlem müdürü adayı olarak BT Koordinatörü beni patronun odasına götürdü. Patron bir saatlik görüşme süresince bir kere bile benim yüzüme bakmadı, bana hiç bir şey sormadı, sürekli koordinatörle konuştu ve giderken de sadece kalktı gitti.
Hikaye II: İstanbul’da büyük bir firmaya görüşmeye çağırdılar (MRP Koordinatörü). Sabah İstanbul’a indim. Beni ancak akşam kabul ettiler ve sürpriz ! O kadar yolu boşa gelmişim… Bana işi tarifleyecek, şirketi tanıtacak bir yetkili yoktu etrafta.”
İlk kişi utangaçmış diye düşünemiyorum. Böyle adamlar sizi işe aldıktan sonra da gözlerini gözlerinizden ayırmazlar. İyi olmuş bu işe girmediğiniz.
İkincisinde, zaten girseniz ne olacak. Allah sizi korumuş. Hiç bu taraftan bakmamıştınız biliyorum. Rahatlayın. Boşverin.  


“Bir iş yerinde işe başvurdum. Bana 300 soru yönettiler ve ‘Öğrendiklerinizin tekrarını yapar mısınız?’ diye bir soru da vardı aralarında. Ben, ‘Hayır’ dedim. Bu soruyla işe alınmadım. Hala bu soru içime batıyor.”
Bu nedenle işe alınmadığınızı düşünmüyorum. Ama o sırada karşınızda bir mülakatçı var mıydı bilemem. Kendisine “Tamam hazırım hadi birlikte tekrarlayalım bakalım ne kadar öğrenebilmişim” demek aklınıza gelmedi mi…

En Özellikli Benim

Çok iyi özelliklere sahip birisiyim. Güneyde bir otele 2002 yılının ağustos ayında başvuru yaptım. Beni kaybetmemek için maaşım konusunda yalan söyleyip, işe aldılar. Kışın, 5 ay sigortamın yatırılmadığını öğrendim. Bir yıl izin kullanmadan, 1440 yataklı oteli tek başıma idare ettim. Terfi beklerken, otel 2003 Temmuz ayında el değiştirdi. Bir iftira ile hepimiz işimizden olduk. Maaşımız, tazminatımız ve diğer alacaklarımız verilmedi. Kısacası mağdur edildim. Personel müdüründen hakkımı aradım, sorun çıktı. Bana referans olmuyorlar. Lütfen imkanınız varsa otelde çalışmak isteyenlere mülakatlarda dikkatli olması gerektiğini anlatın.”
Özellikleriniz arasında insanların ya da şirketlerin sahtekar olduğunu görebilmek yokmuş anladığım kadarıyla. Bence siz hiç boşuna orada durmayın. Kendinize temiz bir sayfa açın ve başka yerlerde iş arayın. Zaten böyle bir şirketin size referans olacağını sanmıyorum.


“Gittiğim bir mülakatta, “Saat 12’de gel” denilmişti. Gittim ama, benimle saat 16 civarı görüştüler. Acıkmıştım ve görüşme esnasında midem guruldadı. Onlar güldüler ama, benim zoruma gitmişti. İşsizlik zor zanaat.”
Tok açın halinden anlamazmış… Karnınızın guruldaması bir kereye mahsus olamazdı. İkinci kez guruldayacağını anladığınızda, “Geliyor, dikkat” uyarısı yapsaydınız hep birlikte gülerdiniz. Şu aralar ben perhiz yapıyorum. Anlayacağınız hep açım. Karnım çoğunlukla zil çalıyor. Bugün gittiğim bir toplantıda ciddi ciddi guruldadı. Böyle zamanlarda karnınızı içine çekin. Durmuyor ama ya az gürüldüyor, ya da daha seyrek gurulduyor. Bu pratik bilgi için bir şey değil.


Mülakatta Ne Yapayım


İşte bütün mesele bu. Mülakatta ne yapmalıyım. Aşağıdaki soruların hemen hepsi mülakatta ne yapmalıyım, var mı bunun yöntemi, acaba bir yerden soruları alabilir miyiz, olmadı çalabilir miyiz şeklinde…


“Merhaba. Ben İTÜ Elektronik Mühendisliği’nden yeni mezun bir gencim. Yeni mezun olmam sebebiyle herhangi bir iş tecrübem yok. Stajların da verimli olduğunu düşünmüyorum. İş başvurularında karşılaştığım en büyük sorun bu. Ayrıca mesleğim daha çok erkeklerin tercihi olması sebebiyle başvurularım geri çevriliyor. Bu iki sorunla nasıl baş edeceğimi bilemiyorum. Oldukça bunaldım. Mülakatlarda heyecanlanıyorum. Dilim tutuluyor. Yeni mezunlar, iş başvurularında ve özellikle mülakatlarda nelere dikkat etmeli? Ben çok fazla mülakata girmedim. Aslında korkuyorum. Bir de ümitsizlik var. Ne yapmalıyım yardımcı olur musunuz?”


“Özellikle son birkaç mülakatımda kendime güvenen bir haldeydim, benim için imkansız diye bir şey yok. Kendimi geliştirebilirim imajı çizmeme rağmen, uzman olduğum konularda bile tercih edilmedim. Sizce yanlış olan ne olabilir? İtici olduğumu düşünmüyorum.”


“Aslında çok girişken ve açık sözlü bir insan olmama rağmen, genelde mülakatlarda panik yapıyorum ve çok heyecanlanıyorum. İş tecrübem de 6 yıl kadar var. Fakat, her yeni iş görüşmesi beni çileden çıkarıyor. Sanırım bunun bir nedeni de bugünkü iş sektöründeki daralmalar ve işe kabul edilmeyeceğim korkum. İnşaat mühendisiyim ve bizim sektör kötü durumda.”


Bu üç  sorunu, benzerleri arasından örnek olarak seçtim çünkü çok fazlaydılar. Hemen tüm genç arkadaşlarım mülakatlara girmekten mustaripler. Hepsi endişeli ve ürkek. Mülakat hayatın bir parçası. Bunu öcü gibi görmek yanlış. Korkarsanız sizi yakalar, korkmayın siz onu yakalayın. Geriye dönüp baktığınzda, girdiğiniz bu mülakatın aslında hayatınızın geri kalan kısmında girdiğiniz en kolay mülakat olduğunu göreceksiniz.
 
“Merhabalar, görüşmede ‘Sizi neden tercih etmeliyim, diğerlerinden farkınız nedir?’ diye bir soruya en etkileyici cevap ne olmalıdır?”
Ben de aynı soruyu sormak istiyorum. Başvurduğunuz bu pozisyon için sizin diğerlerinden farkınız var mı? Nedir? Neyi onlardan daha iyi yapabilirsiniz? Düşünün, en etkileyici yanıtı vereceğinizden eminim.


Engelini Söylemek


“Dilimde kekemelik var. Fakat dikkat edildiğinde ve mülakatlarda heyecanlandığımda oluyor. Size sorum mülakata başlamadan, bu sorunumu önceden bildirmem doğru mu? Not: Bazı zamanlar hiç olmuyor. O benim heyecanıma bağlı.”
Kekemeliğinizle barışıksanız ki, bence olmalısınız; söyleyin. Nasıl olsa heyecanlanacaksınız ve diliniz dolanacak. Onlara bu şansı vermeyin, siz kendinize bir şans verin ve daha önce söylediğiniz için kendinizi rahatlatın. Bu arada pek çok insanın pek çok sorunu ya da engeli var. Bu tür engellerin sizi engellemesine izin vermeyin.


“İlk mülakatım esnasında oldukça kötü olduğumu düşünürken işe alındım. İkincisinde ise çok iyi geçti derken olumsuz sonuç aldım. Bunun belli bir kriteri var mıdır? Yoksa her şey şansa mı bağlıdır?”
Sanırım yok.


“Öncelikle mülakatlarda en can sıkıcı soru ya da konu ücret. Doğrusu nasıl bir tavır takınacağımı bilemiyorum. Çok istediğiniz zaman işi kaybetme riski, az istediğiniz zaman kendine güvenmeyen bir imaj çiziyorsunuz. Bu işin orta yolu ya da yöntemi nelerdir?”
Genellikle mülakatı yapan kadar mülakata giren adayları da suçlarım. Çoğu dersine çalışmaz. Bu size kızdığım anlamına gelmesin. Ama çoğu aday gideceği firmayı, firmanın üyesi olduğu sektörü araştırmaz. Elini kolunu sallayarak gider. Önce bir ücret araştırması yapın, içinde bulunduğunuz şartları değerlendirin. Neye ihtiyaç duyduğunuzu saptayın ve önceden neyin altına inmeyeceğinizi belirleyin. Bakın göreceksiniz işiniz daha kolay olacak.


Kendini Tarif Et

“Ben şu an iktisat öğrencisiyim. Okulumu maalesef 1 dönem uzattım. Bu bana herhangi bir sorun yaratır mı? Bir de okulum bitince hangi alanlara yönelmem benim için daha iyi olur? Bayanım, İngilizce ve bilgisayar kullanmayı biliyorum. 21 yaşındayım. Çektiğimiz sıkıntıları ben çekmek istemiyorum ve bunun için her şeyi yaparım.”
Neden sorun olsun. Kimse not ortalamana bakmıyor mülakatlarda, kimse ince hesaplar yaparak kaç yılda, kaç sömestrede bitirdiğine bakmıyor. Kendine güven.


“En yakın arkadaşınızın sizi tarif ederken söyleyeceği üç özelliğiniz? Eski müdürünüzün sizi tarif ederken söyleyeceği üç özelliğiniz? Mülakatlarda sıkça karşılaşılan bu iki sorunun ve cevaplarının ne anlama geldiğini çok merak ediyorum. Bu konuda beni bilgilendirirseniz çok memnun olurum.”
Sanırım bu sorunun mantığı kişinin kendisini ne kadar iyi tanıdığını ölçmek. Zaman zaman işe yarayabilir ama her zaman yarayacağını sanmıyorum. Yine de sorulması uygundur. Önceden kendinizi önce kendi gözünüzle, sonra değişik insanların gözüyle değerlendirin. Usta bir mülakatçı sizin belki de bilemediğiniz konulardan ipuçları çıkarır.


“Call center’da çalışıyorum. 25 yaşındayım. Üniversite mezunu değilim ama, Açıköğretim 1. sınıf Kamu Yönetimi’ndeyim. Tabii iş referanslarım çok iyi. Cine 5, Egebank, Turkcell gibi. Şimdi askerden yeni geldim. Benim için iş görüşmelerinde, büyük şirketlerde, en büyük problem mezuniyet! Nasıl aşabilirim? Tabiii cevabınızın sadece geçiştirmek için mezun olarak olmamasını umuyorum :)))))”
Önce okul bitsin! Şaka değil…:))

Gözlerimi Gözlerinden Ayırmadan

“Mülakatlarda neden insanın kendisine özgüvenini ispatlamasının bir sonucu olarak, mülakatçının gözlerinin içine bakmak zorunda kalıyoruz? Karşınızdaki, hele bir de erkekse, bu daha çekilmez bir hal alıyor. Ve neden hep aynı soruları soruyorlar? Bir de Türkiye’de mülakat aşamasında ben bilginin yanı sıra dış görünüşe, yani tipe göre de işe almalar olduğuna inanıyorum. Son söz veya soru olarak mülakatlarda neden mülakatçılar yüzde doksan dokuz bayan olur?”
Ben genellikle konuşurken insanların gözünün içine bakarım. Başkalarının da benim gözüme bakmalarını isterim ve beklerim. Gözlerini kaçıran insanlardan hoşlanmam. Mülakatın da hayatın diğer kompartmanlarından farkı olduğunu sanmıyorum. Bu görüşmelere gereğinden fazla önem atfedip, gereksiz kurallar koymanın anlamı yok. Ama yüzünüze bakmayan mülakatçının temsil ettiği firmadan iş çıkmaz, siz de karşınızdakinin yüzüne bakamıyorsanız, o zaman muhtemeldir ki sizden de iş çıkmaz. Mülakatı yapanların çoğunun kadın olmasına gelince, insan kaynakları sektörü kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörlerden biri.


“Yeni mezunların bir sorunu var, o da tecrübe!.. Başvurduğum her yer bana tecrübeyi soruyor. İktisat mezunuyum, ilk gireceğim yer de deneyim soruyor. Efendim söyler misiniz, bir yere başlamadan nasıl deneyim kazanabiliriz ki?.. Bir yıl deneyimimiz olsa her yer bizi alacak ama, ona da fırsat verilmiyor ki!.. Saygılar…”
Biliyorum, sizi haklı buluyorum. Tecrübe için bir yerlerden başlamalısınız. İlanlarda sürekli tecrübe isteniyor. Hepsine inanmayın, gönülünüzden geçenlere ve yapabilecek olduklarınıza başvurun. Tecrübe kadar istek de önemli, unutmayın.  


“Merhaba, bu yıl üniversite son sınıftayım ve bazı iş yerlerine başvurdum. Fakat öğrenci olmanın verdiği rahatlıkla saçlarımı uzattım ve şimdi mülakatlara giderken (gerçi daha çağırılmadım ama) bu durum beni kara kara düşündürüyor. Saç olayı insanların gözündeki imajı çok fazla etkiler mi? İlk defa mülakata gideceğim ve alınıp alınmayacağım bile belli olmayan bir şirket için açıkçası saçlarımı kestirmeye kıyamıyorum. Tabii ki işe eğer kabul edilirsem saçlarımı kestirmeyi düşünüyorum. Sizce, bunu sözlü bir şekilde ifade etmem yeterli olur mu?”
Bu saçlar başa bela. Ne yapacağını ben bilemem. Sen karar ver. Beline kadar saçlarını uzatabilirsin tabii. Rapunzel gibi olmak ne kadar cazip gelir insanlara gerçekten bilemeyeceğim.


Benim Yerimde Olsanız

“Görüşmelerde sorulan ‘Siz bizim yerimizde olsanız nasıl birini işe alırdınız?’ sorusuna cevap verirken aslında kendimizi mi tarif ediyoruz?”
Ben o işi istiyorsam ve kendimi bu işi yapmaya aday görüyorsam, kendime ve bana ilişkin tüm özellikleri sayardım.
 
“Gerek piyasa şartları gerekse ideallerim gereği, sıkça iş hatta sektör değiştiriyorum. Ben buna yürekten inanmama rağmen, mülakatlarda işvereni inandırmakta oldukça zorlanıyorum. Bu konuda bana önerileriniz neler olabilir? İknada nasıl bir yol izlemeli ve neleri dile getirmeliyim?” 
Şans herkese eşit davranmaz. Ama çok gezene de iyi gözle bakılmaz. Benim karşıma sizin özgeçmişiniz geldiğinde, neden bu kadar dolaştığınızı düşünürdüm. Karşı karşıya gelmeden önceyse, neden bu kadar yer değiştirdiğinizi mutlaka anlamaya çalışırdım.  
 
“Şu mülakatlara takım elbise ile gidilmezse baştan mı kaybederiz? Spor giyinilip gidilse, karşı tarafa daha enerjik olduğumuzu göstermiş olmaz mıyız? Selamlar…”
Ben insanların kendilerine özenmelerine karşı değilim. Çok insan arasından bir yere seçilmeye gidiyorsunuz. Bir zahmet üşenmeyip tıraş olun ve takım elbisenizi giyin. Bence kimseye zararı olmaz. Ama işe alındıktan sonra hırpani görüntünüze geri dönecek olursanız ve ben de sizin şirketinizde insan kaynakları yöneticisi olsam ikaz ederdim. Neden düzgün ve temiz giyinilmesin hiç anlamam.


Hem Sempatik Hem Şık

“Dürüstlük hayattaki en önemli prensiplerimden. Fakat bazen mülakatta işi almak için politik (yalancılığın kibar hali bence) davranmak gerekiyor ya, işte o zamanlar iki arada bi derede kalıyorum. Aslında, o gün görüştüğüm pozisyondan farklı pozisyonlara da başvuruyorum. Ama tek istediğim iş. Gerçekten o pozisyonmuş gibi davranmam mı gerekir? Doğruyu söylediğimde kararsız veya ne istediğini bilmeyen biri gibi mi algılanırım?”
Doğruyu söylemeniz güzel bir meziyet ama her şeyi söylemeniz değil. Sorulduğu kadar, söylenmesi gerektiği kadar konuşun. Karşınızdaki anne ya da babanız değil. Arkadaş hiç değil…


“Ben üniversite mezunuyum. Bir yıl kadar çalıştım ve şu an işsizim. Bugüne kadar birçok sınava girdim başarılı oldum, fakat mülakatlarda başarılı olamıyorum… Kendine güveneceksin, konuşurken karşındakinin gözlerinin içine bakacaksın, rahat olacaksın… Çevremdeki çalışan insanlardan aldığım tüyolar… En son bir banka mülakatındaydım.. Beni çağırdılar, odaya gayet rahat girdim, çok da şıktım bu arada… Kendimle ilgili sorular sordular. Gayet rahat olarak soruları cevapladım. Çok da sempatiktim ayrıca… Ama sonuç değişmedi… Size sorum, kendimi eleştirmek istiyorum ama hep suçu kendimde mi aramalıyım? Daha farklı nasıl davranabilirim?”
Eminim çok şık ve çok sempatiktiniz… Ama unutmayın bunlar sizin fikirleriniz. Kendinizle ilgili güzel güzel yanıtlar vermiş olabilirsiniz, acaba işin niteliği ve sizin yetkinliğiniz konusunda da iyi performans gösterebildiniz mi bilmiyorum.


“Üç aşamalı bir mülakattan geçtim. Firma ilk mülakatını danışmanlık firmasıyla yaptı. İkinci mülakatta 240 soruluk bir testin arkasından davranışsal birkaç senaryo verip, başvurduğum yöneticilik konumunda nasıl davranış sergilediğimi ölçen bir mülakat yapıldı. Toplam, 3 buçuk saat sürdü. Üçüncü mülakat, firmanın 4 üst düzey yöneticisi ile yine varsayıma dayalı sorular sorulup, nasıl tavır sergileyeceğimi anlamaya çalışır şekildeydi. Ne yapmalıyım…”
Bundan sonra sizi çağırırlarsa, artık bu iş oldu demektir.


“Mülakatların niçin olduğunu merak ediyorum. Niçin firmalar alacakları elemanları, iş başında görüp seçmezler ki? Belki insanlar yeterince kendilerini ifade edemiyorlardır, ama iş başında çok başarılı olacaklardır!.. Mülakatta kendini ifade edemeyen insanlar ne kadar kötü oluyordur. Hoşçakalın.”
Siz olsanız kendi firmanıza ön elemeden geçirmeden birini alıp, deneyip sonra da olmadı seni çıkarıyorum demek ister misiniz. Bu tür işe alımlar çok eskiden olurmuş o da “hamili kart yakinimdir” yaklaşımıyla. Ben mülakata karşı değilim. Mülakatların niteliği konusunda söyleyecek çok sözüm var.


Verdiğim yanıtları gördünüz. Hiçbirinizi işe almazlar vallahi.
İsterseniz siz beni dinlemeyin.
Hepinize bol şans!


 


 


belgesi-620

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin