Peyami Safa

 EDEBIKISILIGI                                                                                                              Peyami Safa nın ilk görünen vasfı,kendi kendini yetistirmis ,kültürlü ,cok yanlı bir yazar olmasıdır. Bu niteligi dolayısiyle bir cok bilgi dalında yazabilmis,tartısmalarda agır basmıstır.Estetik ve so Jeanette biedermann syal bilimlerin hemen her kolunda (resim,musiki,edebiyat…gibi) bilgi ve görüs sahibidir.Bu ilimlerin Dogu ve Batı daki gelismelerini izleyerek fıkra ve makalelerinde,hatta(biraz kusur sayılacak genislikte )romanlarında kullanmıstır.Hele tıp ,sosyoloji ve psikolojideki malumatı bu ilimlerin uzmanlarını imredirecek kıvamdadır.Romancılıktaki kudreti ölcüsünde roman nazariyelerini de bildigi görülmektedir.Batı yayınlarından okudugu seyleri aynen tekrarlamayıp kendince bir senteze kavusturması ,seckin ve aydın kisiligini belirtmektedir.

Kendi kendini yetistirmis bulunması,cok eser vermesi (150 ye yakın) çogunu Server Bedi imzasiyle yazdıgı eserlerde halka hitap etmesi ,malumatını yer yer ciddi romanlarına da gecirmesi sanatını az cok zedelemistir,denebilir.Ancak cagdas fikir konularındaki derinligi ile asıl romanlarında görülen sanatkarlık tasası ona,benzersiz bir kisilik kazandırmıstır.

1940 ta Cahit Sıtkı Tarancı ya

&ldquoBenim suurum bir facia atmosferi icinde dogdu. diyor.&rdquoDokuz yasımda baslayan bir hastalık ve on üc yasımda hayatını kazanmak zarureti beni edebiyattan önce kendimi anlamaga ve yetistirmege mecbur bir kücük insanı,tamamiyle hayati zorluklardan dogma bir terbiye,psikoloji,felsefe tecessüsüyle doldurdu.Belki bütün kitaplarımı dolduran bir facia beklemek vehmi bunun neticesidir.&rdquo

Peyami Safa,basınımızda uzun zaman fikir yazılariyle oldugu kadar ,sert polemikleriyle de tanınmıs bir kalemdir.Kendi görüslerini ve bilhassa milletimizin manevi degerlerini ,inancla ,bilgi ve şiddetle savunmustur.Bu mücadele adamının özel hayatında,dostları arasında yumusak ,temkinli ve hos sohbetler oldugu yazılmıstır.

FIKIRLERI

Peyami Safa,ortalama 20 bin makale ve fıkranın ,150 ye yakın basılı eserin sahibi olarak siyasi ,iktisadi ,edebi ,felsefi…hemen her alanda fikirler savunmus,görüsler ileri sürmüstür.Bu fikirlerle hareket yaratıp uygun veya karsıt tezlerin doguslarını görmüstür.1936 da cıkan Kültür Haftası ve 1953 ten 1960 a kadar yayınladıgı Türk Düsüncesi dergilerinde bazı fikirlerini sistem haline koymustur.Ayrıca Türk devrimlerini tarafsız ilim usulüyle inceleyen ve milliyetcilik ,insanlık,felsefe,dil, sanat,millet ve doktrinler üzerinde görüslerini acıklayan Türk Inkılabına Bakıs (1993),Büyük Avrupa Anketi(1938) ,Felsefi Buhran (1939),Millet ve Insan(1943),Mahutlar ,Sosyalizm(1961) ,Nasyonalizm(1961),Mistisizm (1962) adlı eserleri vardır.Peyami Safa nın makale ve fıkralarından derlenmis bir kısım secme yazıları,ölümünden sonra su isimler altında yayımlanmıstır:

Dogu Batı Sentezi(1963),Osmanlıca-Türkce &ndashUydurmaca (1970),Sanat &ndashEdebiyat-Tenkid(1973),Secmeler(1970), Din-Inkılâba-Irtica (1972),Kadın;Ask-Aile (1973),Eğitim &ndashGenclik-Üniversite…,

Bu kadar genis alanlara dagılan Peyami Safa nın bütün fikirlerini derleyip ortaya koymak ,ayrı ve gerekli bir inceleme isidir. Burada sırf ,romanlarını daha iyi anlamamıza yarayacak düsüncelerine göz atılacaktır.

Peyami Safa milliyetcidir.Bunu Türkler icin bir varlık sartı sayar.Milliyetciligi kanda degil ortaklasa bir soya ve ülküye baglılık suurunda görür.Türk Inkılabına Bakıslar da iki milliyetciligin farklarını gösterir.

&ldquoBunlardan biri sosyalist anlayısıdır ki ,bütün milli kavgaları ve kalkınmaları sadece emperyalizm baskısından bir kurtulus hareketi seklinde gösterir.Böylece yarı müstemleke halinde yasayan esir milletlerde ,burjuva ve kapitalist nizamına karsı bir direnis uyandırmak ister.Bu sosyalist görüsüyle bir Habe in ,bir Cinli nin ,bir Kamboc lunun veya bir Türk ün hic farkı yoktur…

Milliyetciligi ikinci bir tarzda anlayanlar daha vardır ki ,onlar öz milliyetcilerdir.Bunlar için milliyetcilik genis bir ırk,dil ve tarih hareketidir.Soyut insanın ihtiyaclarından ve haklarından önce milli zaruretleri kabul eder.&rdquo

Nitekim ,Anadolu kurtulusu da Kuva-yi Milliye ye dayanır.Atatürk devrimlerinin iki temeli vardır:1-Batıcılık, 2-Türkcülük.

Batıcılık (medeniyet),bizi Avrupa metoduna ve düsüncesine baglar .Türkcülük (milliyetcilik) ise soy ,din ve kültür kaynaklarına iletir.

Dolayısıyla Peyami Safa ,batının ilmini dogunun manevi gücüne kaynastırıp,Türklere mahsus,yeni bir medeniyet sentezi cıkarmak ister. Dinin ancak laiklikle kemale erebilecegini söyleyerek &ldquohem dindar hem de filozof&rdquo olunması gerektigini belirtir.

Peyami Safa,bu fikirlere baglılıgını 1960 ta söyle anlatmıstır:

Süpheci zamanlar da dahil daima milliyetci ve insaniyetci oldum .Allah tan süphe ettigim zamanlar bile onun varlıgı imkanını reddetmedim…Insanın kendi kendisi kalmak sartiyle degişmesi,bütün esyaya samil bir zarurettir.Bunun icin hem muhafazakar hem de inkılapcıyım.&rdquo

Peyami ,Batıcı ve devrimcidir,fakat geçmisle lüzumlu bagların kopmasını istemez.Cünkü bu Dogu-batı sentezi fikrine aykırıdır.Yazar bilhassa Avrupa karşısında düşülen aşagılık duygusunu milli onurumuz için zararlı görür.Fertler&rdquosahsiyet sahibi&rdquo oldugu ölcüde toplumun yükselecegine inanır.

&ldquoFerdiyeti, bir at a ,sahsiyeti süvariye benzetebiliriz.Insanın varlıgından bu at tabiatı temsil eder.süvari cemiyeti temsil eder.&rdquodiyerek,sahsiyetin ancak milli ortamdan çıkacagı fikrini özetler.

Hemen bütün romanlarında bir mesele ortaya atar.Bilhassa Türk toplumundaki Dogu-Batı cekismelerini ve bunların cözüm tarzlarını;1.ve 2. Dünya savaslarının getirdigi buhranları ,bu buhranlarda aydınların ve maddi olayların payını ruh-madde,akıl-his-inanc-inancsızlık konularını tartısır.Romancı ,bu meseleler karsısında kesin bir cephe tutmaz.Hepsini bazı tartısmalar halinde önümüze serer.Romanlarından birine:Bir Tereddüdün Romanı adını vermistir. Aslında bütün romanlarına bu isim konulabilir,cünkü tereddütler ,süpheler,yarım inanclar,kararsızlıklar bazı tipler etrafında toplanmaktadır.Peyami &lsquonin görüsü kisilerden biri tarafından,fakat acıkca degil ,adeta varılacak bir hedef halinde temsil edilmektedir.

Son eserlerinden olan Matmazel Noraliya nın Koltugu nda ruhcu felsefeye daha fazla yaklasmıs görünürse de baglılıgı mutlak degildir.O,görünen (fizik) alemin üstünde bir sır,bir ruh,bir tabiatüstü ve fizikötesi bulunduguna inanır ama bu inancını yine gerekci bir mantıkla ,ilmi belgelerle ortaya koymaya çalısır.Kısacası: &ldquoBu hayat ve fikir denilen köske,tek bir kapıdan girilemiyecegini&rdquo kabul eder.Bu ise özlü fikir adamlarına yakısan niteliktir.

1945 ten sonra Türkiye de de meraklısı çok artmıs olan ruh tecrübeleri ile yakından ilgileniyordu.Bu yolda fıkralar ,makaleler yazıyor ,romanlarına da öyle bir dogrultu vermis görünüyordu.Özetle sunu düsünmekteydi:

&ldquo19.yüzyılda teknigin gelişmesiyle manevi degerlerin cökmesi arasında gittikce artan bir münasebet oldu.20.yüzyılda Batı&rsquonın kültür buhranını doguran ve onu Dogu&rsquonun eski manevi degerlerinde yeni kaynaklar aramaya kosturan sebep budur.

Ikinci Dünya Savasından sonra 19.yüzyılın kapalı ilim zihniyetinin yıkılması ve tabiat bilgilerinin bile yepyeni metafizik imkanlar acması üzerine ,kuvvetini yalnız felsefeden ve metafizikten degil ,tabiat bilgilerinden de alan bir manevilesme havası dogdu.&rdquo

 

TÜRLER

Peyami Safa,Fıkra ,Makale ,Hikaye,Roman türlerinde eserler yazmıstır.Gün Doguyor adlı bir de tiyatro eseri vardır.

Peyami Safa nın gecinmek endisesiyle yazdıgı ve kendince degersiz buldugu romanlarında Server Bedi takma adını kullandıgını biliyoruz.Bu isimle yazdıgı roman ve hikayeler…65 tanedir,diger eserleriyle birlikte bu külliyat Ahmed Mitat Efendinin eser rekorunu dahi kırmaktadır.Ne var ki bunların da avam-isi (populer) romanlara bir seviye getirdigi söylenebilir.Hele bu isimle yazdıgı Cingöz Recai serisinde öyle bir hırsız tipi ortaya koymus ve basından öyle maceralar geçirtmistir ki edebiyatımızın biricik &ldquopolisiye romanları&rdquo sayılır.

Peyami Safa nın edebi romanları sunlardır:

Bir Mekteplinin Hatıratı,Karanlıklar Kıralı ,Gençligimiz,Siyah-Beyaz,Sözde Kızlar,Simsek ,Istanbul Hikayeleri ,Mahser ,Bir Aksamdı,Süngülerin Gölgesinde, Bir Genc Kız Kalbinin Cürmü ,Canan ,Dokuzuncu Hariciye Kogusu ,Attila ,Fatih-Harbiye ,Bir Tereddüdün Romanı ,Matmazel Noraliya&rsquonın Koltugu ,Yalnızız,Biz İnsanlar.

 

ROMANCILIGI

O bir tahlil romancısıdır.Yani kisilere ve esyaya psikolojik bir dikkat ile bakar.Suur ile alt suuru arastırır.Maddi ,manevi ıstırap dolu hayarları,hasta beden ve ruhları, ahlak bunalımlarını ,kisi-toplum çatısmalarını ,vicdan azaplarını ;günah ,hayasızlık,kopmusluk ,ise yaramazlık ,yalnızlık duygularını,önsezileri ,ruh hastalıklarını ve psikanaliz deneyislerini konu edinir.

Bu tarz tahlil romanlarında olay degil ,kisilerin ,esyanın ve bizzat olayın ince bir dikkatle cözümlenmesi önemlidir.Böylece insanın ic macerasını ele alan çagdas roman ,(batıdaki benzerleri gibi)sinemaya benzemekten,yani sırf bir olay etrafında dönmekten kurtulmaktadır.

Peyami Safa, ic maceranın yanısıra kisilerin sosyal catısmalarını da ele alarak psiko-sosyal türde romanlar vermistir,denilebilir.Cünkü ünlü eserlerinde sosyal olayların insan ruhları üstündeki etkilerini araştırmıstır.Sözgelisi:

Mahser de 1.Dünya harbi sonunun ahlak cöküsleri ;9.Hariciye Kogusu nda Canakkale savunması yıllarında hasta bir gencin bunalımları ve facia korkusu ;Fatih-Harbiyede ,ters anlasılarak taklit edilen Batının bize getirdigi bunalımlar,Matmazel Noraliya nın Koltugunda ,ruh huzuru arama ve sosyal yıkımlardan felsefi kurtulusa gecme yolları ,Yalnızız da ,günümüzün insanınınhayal kırılısları…ele alınmıs bulunmaktadır.

&ldquoSanatkar ister istemez sosyal bir görüsün temsilcisidir ….Romanda kahramanlardan biri ,romancının sosyal görüsünü acıklayabilir .&rdquo diyen Peyami Safa, her eserinde kendi sosyal görüslerini savunan bir kahraman bulundurur.

Fakat ,romanın acıktan acıga bir dava tutmasını ,bir iddiayı isbat,bir görüsü telkin icin yazılmasını uygun görmez.

Roman kurulusları cok ustaca olan Peyami Safa her romanında ayrı bir teknik denemis,böylece sayısız imkanları yoklamıstır.Vakaları pek güzel sıralamıs veya ic ice koymus ,anlatacagı ruh ve fikir zeminlerini dikkatle hazırlamıstır.Her tesadüfü ,her sonucu,her intihar ,cinnet veya kaybolusu onceden hesaplamıstır.

 

 

OLAYLAR

Peyami Safa olayların gercek hayattan alınmasına onem vermez.Ona gore bir vakanın yasanmıs olması degil ,yasanırken hasıl olacak ruh ve düsünce hallerinin ifade edilmesi onemlidir.Nitekim:

&ldquoHer romanında kendi hayatımdan parcalar vardır.Yalnız,otobiyografik romanlar ,yaratma hürriyetimizi kısarlar.Orada biz,sayısız imkan ve ihtimallerden bazılarını tercih hürriyetini kaybeder,bir tanesi üzerinde billurlasmak zorunda kalırız…Size garip gelecek fakat bana oyle geliyor ki, romanda yasanmamıs kısımlar,yasanmıslardan daha gercektirler.Cünkü roman ,olaganı olmus gösterme sanatıdır.Yoksa hatırattan farkı olamazdı.Halbuki biri yaratma oteki hatırlamadır.der.

 

USLUP

Peyami Safa,gerek romanlarındaki,gerek fıkralarındaki uslubun kudreti ile tanınmıs,sevilmis bir yazardır.Türkce üzerine sayısız makaleleri ,bir de dilbilgisi kitabı olan bu yazıcı,cümle ve kelime kurmada ,Türkcenin bütün imkanlarını yoklamıstır.Uslup tasasını,günlük fıkralarından Cingöz Recai maceralarına kadar hicbir yerde elden bırakmamıstır.

Cümleleri cok defa uzun ve karmasık ,ama yerime göre kesik,kısa hatta devrik de olur. Bir düsünce veya duyguyu en kestirmeden anlatmak gücü gösterir.

Kisilerini kendi agziyle konusturan Peyami Safa,söylesme ve hitaplarda ,her kahramanı ,kültür seviyesine ,ruh haline ,mizacına ve zevkine göre söyletmek hüneri gösterir.Arada bir sive tesbitleri de yapar.Fakat bunu meddah agzı denecek kadar asırı götürmez.

Tahkiye,tasvir ve tahlil bölümlerinde konusur gibi yazmaya karsıdır&rdquokonusur gibiligin&rdquo özel üslubu yok edecegini düsünür.

Romana cirkin ,bayagı sözler sokulmasını da siddetle kınar .Cünkü : &ldquoGercek halk siirinde ve halis folklor orneklerinde oyle pis kelimelere rastlanmaz.

Peyami cok kelimeli ,yeni bilesimlerle dolu ,incelikleri ,ayrı ayrı ve bol sıfatlarla,zarflarla dile getiren canlı ,bol imajlı,tesbihli ,istiareli bir üslubun sahibidir .Felsefeye ruhbilime ve sosyal konulara düskünlügü dolayısiyle tıbbi ve soyut kavramları(ve bir kusur olarak ) yabancı terimlerle frenkce kelimeleri cok kullanır.

PEYAMI SAFA NIN HAYATI

 

Peyami Safa Istanbulda 1899yılında dogdu .Servet-i Fünün sairlerinden Ismail Safanın ogludur,iki yasında iken ,Sivasda sürgünde bulunan babasını kaybetti (1901).Dokuz yasında iken sag elinin ekleminde kemik hastalıgının baslaması,13yasında ikende hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul ögrenimi göremedi ,kendi kendini yetistirdi.Birinci dünya savası yıllarında ögretmenlik yaptı.(1914-1918)Bu yıllarda biryandan da edebiyatla ilgileniyordu.Biri yerli ve Kopanlıklar Kıralı adlı (1913) diseri ceviri ve Üc Kardes adlı(1918) birer hikayelik iki kücük kitap cıkarıyor,Fagfur (1918) v.b. gibi sanat dergilerinde hikaye cevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu.Savas sonunda ,kardesinin istegiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı cıkardıkları Yirminci Asır adlı bir aksam gazetesinde Asrın Hikayeleri genel baslıgı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırktanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman cok begenildi ;yazar devrin ileri gelen bazı sanatcıları ( Yakup Kadri Karaosmanoglu ,Yahya Kemal Beyatlı,Omer Seyfettin v.b.) tarafından tesvik edildi.O tarihten sonra yalnız gazetelerde calıstı fıkra ,makale ve roman yazarı olarak genis bir üne ulastı.Bu arada Kultur Haftası (1936)ve Turk Düsüncesi (1953-1960) adlı ikide dergi cıkardı Ikıncı Dunya Savası yıllarında kendini Fasizm akımına kaptırdı ;savas sonrasında calıstıgı parti gazetelerine göre ikide bir agız degistirerek siyasal bir dengesizlik icinde bocaladıgı, genellikle gerici bir takım görüslerin savunuculugunu yaptı.Atatürk ün saglıgında Türk Inkılabına Bakıslar(1938) adlı bir kitap yazmısken Atatürk ün ölümünden sonra devrin düsmanı bir yol tutu. Oglu Merve Safa&rsquoyı kaybettikten 3ay sonra 15 haziran 1961 de Istanbul da öldü.
Peyami Safa nın Eserleri:

Hikaye ;

1-Bir mekteplinin Hatıratı:Karanlıklar Kralı (1913) (tek hikaye)

2-Siyah,Beyaz Hikayeler (1923)

3-Istanbul Hikayeleri

4-Ates Bocekleri (1925)

Uzun Hikaye:

5-Gencligimiz (1922)

6-Ask Oyunları

7-Süngülerin Golgesinde(1924)

Roman:

8-Sözde Kızlar (1925)

9-Mahser (1924)

10-Canan (1931)

11-Bir Aksamdı (1928)

12-Simsek (1928)

13-9.uncu Hariciye Kogusu (1930)

14-Attila (1931)

15-Fatih-Harbiye (1931)

16-Bir Tereddüdün Romanı (1933)

17-Biz Insanlar(1939)

18-Matmazel Noraliya nın Koltugu (1948)

19-Yalnızız (1951)
.HARICIYE KOGUSU NUN DEGERLENDIRMESI

Türk edebiyatında romanı en iyi bilen romancıların basında Peyami Safa gelir.Yazılarından anladıgımıza göre o,bizim belli baslı romanlarımız kadar batılı romanları da okumuş ,bunlar üzerinde düsünmüs ,bu romanları incelemistir .Onun Fransız Edebiyatında yayınlanmıs roman hakkındaki üslubu; yeni deneme,tenkit ve tahlilleri de bildisini yine yazılarından anlıyoruz.

Once ,cesitli dergi ve gazetelerde yayınlanmıs olan ;roman, roman Nedir? Roman cemiyetin Aynası ,Romanda Kahraman ,Roman ve Biyografi ,Dünya Romanının Aksaklıkları,Roman Teknigi adlarını tasıyan bu yazılar daha sonra kitap haline getirilen diger makaleleri arasında da nesredilmistir.

Peyami Safa nın adı gecen bu yazılarda ileri sürdügü görüsler,kendi romanlarının izahı veya savunması degildir.O bir edebiyat türü olan romanı umumi durumuyla ele alır .Bunun icindir ki onun görüsleri son derece saglam ve objektiftir.Derin bir roman kültürüne dayanır.

Bu yazılarda ileri sürülen görüsler en kısa sekilde söyle özetlenebilir;

1-Romanın mevzu hayattır.Fakat hayat düpedüz kopye edilemedigi icin,romancının hayalgücü bu hayatı degistirir,idealize ve tefsir eder.

Bu anlayısa göre Peyami Safa ,Realizmi ve natüralizmi reddeden bir romancıdır.

2-Romanda en önemli unsur,romanın kahramanıdır.Kahraman çogu zaman bize veya yakından tanıdıgımız birisine benzer.Yalnız,bu bize veya tanıdık birisine benzeyen roman kahramanın huyları ,davranısları ,karakteri ve ic dünyası &ldquoherkes&rdquode olanları toplamıstır.

Demek oluyor ki roman kahramanı beseri bir tip olmalıdır.Özellikleri en belirli olanı sectigi anda,romancı tipi yakalamıstır.

3-Umumî mânâ da romanın ,sınırları belli ,formülleri hazır bir teknigi oldugu söylenemez.Her büyük romanın kendine mahsus bir edebiyat türüdür ve romandaki olayların sırası hayatın sırasını izlemez .Roman,Kahramanın görme,düsünme ,konusma ve hareket unsurlarından meydana gelir.Romancı bunları kendisine göre terkip ve tahlil eder ve bunları kendisine mahsus üslubuyla anlatır.Bir romanın önemi veya büyüklügü bu terkibe ve tahlile ve bunların ifade edilis tarzına baglıdır.

Yukarıda da özetlemeye calıştıgımız görüslerine nazaran Peyami Safa psikolojik roman taraftarıdır.Gerci onun bazı romanlarında genis felsefe kültüründen gelen metafizik meseleler veya fıkra yazarlıgından gelen sosyal konulara da rastlanır.Bu konular münakasa edilir ve degerlendirilir,fakat bunların ispatlamak maksadıyla ortaya atılmıs tezler oldugu söylenemez.

Onun bütün romanlarında ( dar ve kapalı mekan,az sahıs ,basit olay…)psikolojik roman türünün bütün özelliklerine rastlanır.

Peyami Safa nın romanlarında sahıslar azdır.Büyük cogunlugu iki veya üc kisi üzerinde kurulmustur.Bazı romanlarında ise tek insanı (ki bu insan çogu zaman kendisidir) ele alır.Bu konuda söyle diyor:Kendimizi herkesten iyi tanırız .Onun icin romanlarımızda herkesten cok biz varız.Fakat bizi baskalarına dagıtarak otobiyografik olmaktan kurtuluruz.Cevre,zaman ve mekan baskalıkları bu isi kolaylastırır.Yazar ,ele aldıgı bu kahramanın ruhi yapısını ve mizacını bütün teferruatı,tezatları ve derinligi ile inceler ve bütün dünyaya,insana ,hayata ve tabiata bu mizacın arkasından bakar.

 
&ldquoArkamdan bir şehir kaçıyor…Dizlerimde bir kerpeten…Hastalık ve tabiat… Çamların arasında beyazlıklar…Bünye ! Bünye! Sizin için her şeyden evvel bu… Evimizin sokak kapısı önünde çocuklar.Birdenbire keskin bir çığlık… daha sabredelim mi?Yengemin paşaya uzattığı çanta ve paşanın bana elini uzatırken yüzendeki şefkatin arkasına gizlenen istihfaf,istihza ,nefret,hakimiyet… mum ışığının sallantıları arasında uzanıp kısalan bir boy…Canlı,hareketli gözler,simsiyah ve hareketsiz…

Yukarıya alınan örnekte de görüldüğü gibi hemen hemen hiçbir tam cümleye rastlanmaz.Romanın başından sonuna kadar aynı üslup hakimdir.

Kelimelerin seçildiği,tıbbi terimlerin bir doktor olarak itinayla ve doğru olarak kullanıldığı dikkati çekiyor.

Romanda son derece dikkatli ve realist tasvirler vardır.Eşya ,mekan ve insan bütünleşmiştir.Hasta genç yoksul ve kenar mahallenin evleri ile kendi durumu arasında büyük bir benzerlik buluyor.Onlar gittikçe eskiyor,dökülüyor ve ayakta durmak için bakıma ve ameliyata ihtiyacı var ,kendiside öyle…

Bununla birlikte roman kahramanı sathi bir tip olmadığı için bu tasvirlerde alelâde bir fotoğraf realizmi yoktur.O gözlerinin gördüğünü ,felsefenin, imanın ve tıbbın süzgecinden geçiriyor.

Hasta gencin konuşma tarzı ve üslubu ilk bakışta insanı yadırgatabilir.Çünkü 15 yaşında bir genç Şekspir,Paskal,Bergson gibi batının büyük yazarlarından gelen bir alışkanlıkla düşünüyor.Yazar bu durumun farkındadır.Onun 15 yaşında olmasına rağmen bu derece kültürlü ve 50 yaşın tecrübesine sahip oluşunu çektiği acıların getirdiği olgunluğa bağlıyor.

Aslında bu romanın kahramanı ile yazarı arasındaki büyük benzerliği,Peyami Safa nın yetişme tarzı ve edebi şahsiyeti göz önünde bulundurulsa yadırgatacak bir şey yoktur.

O bu romanını 30 yaşında iken yazmıştır.Ve &ndashSer-ver Bedi imzası ile yazdıklarını saymazsak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu onun dokuzuncu romanıdır.
PEYAMİ SAFA
— Romanlarınızda bilhassa psikolojik konuların ve psikolojik tahlillerin ortaya atıldığı görülüyor. Sizi buna sevk eden sebep nedir? Bu işte muvaffak olduğunu za inanıyor musunuz?
— Öyle sanıyorum ki, benim romanlarımda insanların fizik ve ruh hareketlerine bağlı dav ranışları bütün halindedir; birbirini tamamlar lar. Bir bakıma dinamik bir ruh tahlili bahis mevzuudur. Romandaki hayatım dolgunlaştığı nispette, ruh tepkilerine ve bunların tahlilleri ne verdiğim ehemmiyet artar.Bu, klâsik mana da psikolojik roman değildir. Beden ve ruh hareketlerini paralel olarak hesaba katan bir romancının şahsî metodudur. Romanda, bu nev’i psikolojik tahlil şart olmadığı gibi, lüzum suz da değildir sanıyorum.
—Yeni bir roman hazırlıyor musunuz?
—Düşünüyorum.
—Sahibi bulunduğunuz Türk Düşüncesi dergisini hangi gayelerle yayımlıyorsunuz?
— Bizde on dokuzuncu asra has maddeci bir medeniyet telâkkisinin geriliğini anlatmak, mo dern batı fikir cereyanlarıyla temas kurmak, gerçek bir kültür ve medeniyet anlayışı içinde Türk fikir ve sanal hayatının gelişmesine çalış mak gayesiyle.
— Bugün için felsefe ve sanatın birbirle riyle olan münasebetini nasıl açıklarsınız
— Felsefe ile münasebeti olmayan hiçbir in san faaliyeti yoktur. Denebilir ki; âdeta insan felsefi bir hayvandır. Batıda da, bütün insan lar felsefi bir temele dayandılar.
— Dış âlemin düzensizliği, sizi sarsıyor, ümitsizliğe düşürüyor mu, sizi huzursuz bırakıyor mu?
— Bütün dünya, bir ölçü buhranı içindedir. Bu kendi kendisi hakkında verdiği hükmün inkılâp geçirdiği Batı medeniyetinin köklerini sarmış bir buhrandır. Serpintileri bize kadar geliyor. Şuuruma sahip olduğum gündenberi, insanın manasım tayin bakımından, şaşkına dönmüş bir dünya içinde olduğumu hissediyo rum. Bu beni huzursuz bırakıyor, fakat ümidi mi asla kesmiyorum. Dünyanın, bir asır evvel kaybettiği manevî inançları daha zengin bir an layış plânında yeniden kazanmak için, büyük hamleler yaptığını görüyorum. Türk Düşünce si dergisini çıkarmaya çabalamaklığım da, bu hamleye uzaktan da olsa iştirak etmek için dir. Ümitsiz, serçe parmağımızı bile kımıldata mayız.
— "Devrik cümleyi, gürel bulduğum için kulla nıyorum, dil kurallarından habersiz boyacının, bir simitçinin konuşmasındaki canlılığı, tazeliği sevdiğim için kullanıyo rum" diyenlere ve bunda ısrar edenlere ne cevap verirsiniz?
—Ciddî konuşmaya devam edelim..
— Sanatçı genel olarak çiğnenmemişten , alışılmıştan kaçınır. Kişiliği olmayan sa natçı olmadığına göre,sadece yeni olmak başarı sağlar mı?
—Sualiniz benim cevaplarımı da ihtiva ediyor Halk ağzı yeni değildir.Serbest nazım da yeni değildir. Ters cümle de yeni değildir. Ne muh teva, ne de şekil bakımından halis bir yenilik, yani sizin anladığınız manada orijinallik göre miyorum. Genç nesil içinde, az çok orijinal eserler verenler, göz boyacı, aldatıcı, şaşırtıcı yenilikler aramayanlar arasındadır. Yarının sa natını bunlar hazırlıyorlar.
— Yazılarınızda kolay ve rahat olunma ya dikkat eder misiniz?
— Gazete yazılarında e vet… Kitaplarımda oku yucuyu yormamak endi şesinden uzağım. Çapra şığı,en küçük unsurunu feda etmeden, sade bir şekilde ifade etmeye da ima çalışırım.Fakat, bu
nun mümkün olmadığı
yerlerde sadeliğe hiç bir değeri feda etmem.
— Bugün geçinmeniz yazı yoluyla mıdır?
—Yalnız yazı yoluyladır. 19 yaşımdan beri yal nız yazı yoluyladır.
— Server Bedi diye imzaladığınız roman serisi ne devam ediyor musunuz?
— Evet.Şimdi,Cingöz Recai’yi Merih yıldızı na göndermeyi düşünüyorum.
— Ruha inanıyor musunuz? Yani ruhun masalarda konuşmasına, hayaller hâlin de görünmesine, bizim insanî şahsiyeti miz gibi bölünmez bir bütün olduğuna ina nıyor musunuz?
Metapisişik ve spritizma bahislerini bundan ayırmak lâzımdır.Meseleyi çok karıştırır. Ru ha gelince, bunun maddeden ayrı olmaması mümkündür. Fakat bu madde, bizim duyuları mızın muhtevası içine giren kaba madde ola maz. İnsanın fâni tarafı, işte bu kaba madde lerdir.Ölümün mutlak olduğuna inanmıyorum. Zaten buna ciddî surette kimse inanmaz. Yok sa,insanı, hayvandan ayıran hareketlerin,yani medeniyetleri vücuda getiren hareketlerin hiç birine ne arzu ne de lüzum kalırdı. Manasız bir dünyada değiliz. Eğer bu manayı yaratan biz olsaydık, ruh hayatımızda madde ve tabi at çevresi arasında, bir dakika yaşamamızı im kânsız kılan bir barışmazlık olurdu. Ruh haya tımızın, çevreye intibak sde-bılmesi, bu çevre içinde, bizi böylece kabule hazır bir manaya pısı olduğunu gösterir.
— Yüzyıllardan beri polifonik musikinin ölmez eserlerini veren medeniyet karşı sında, bizim hâlâ tek sesli, mistik musiki mizi ve müzik kültürümüzü medeniyetin gittiği yola sevketmek için neler yapılma lıdır?
— Rica ederim, bu güzel mistik vasfını bugün kü, âdi, meyhane musikisinin yanında kollan mamız. Bizde, alaturka musiki taraftarları ço ğunluktadır. Fakat bu, alaturkanın yaşamaya devam ettiğini göstermez. Bilâkis, artık saz e seri veremeyen, büyük besteci yetistiremeyen ve sadece şarkıya inhisar eden alaturka son günlerini yaşamaktadır.Bugünkü, alaturka mu sikiye, eski alaturka üs-tadları da. Itriler, De deler hatta Tatyos Efendiler bile musikî diye mezlerdi Çünkü bugün bir tatyos bile yoktur. Böyle bir musiki ancak radyoda ve; gazino larda, çok defa keyif anlamını bir tamamlayı cısı olarak yaşıyorsa, gerçek sanat bakımın dan buna yaşama DiYENE. Bat! müziğine ge lince,bilâkis,onu sevenler ve anlayanlar çoğal maktadır. Türk bestecilerinin milletlerarası de ğer kazanan eserleri olduğu gibi Suna Kan a yarında şöhretim memleket sınırlan dışına ve çok uzaklara götüren virtiözlerimiz de yetişi yor.
Yaşayan musiki budur. Fakat, kendine has millî vasıflan taşıyan batı ölçülerine uygun bir Türk musikisinin henüz olanca dolgunluğu i!e, var olduğu söylenemez. Her araştırma dev rinin tereddütler: ve yaratma buhranları için deyiz   8 aralık 1955

 

 

belgesi-2356

Gelen Popüler Aramalar:

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin